12 Mayıs 2010 Çarşamba

Ata Yurdundan Ana Yurduna

Tarih, binlerce yıl büyük devletler ve imparatorluklar kurmuş Türk milletini ayrı coğrafyalarda yaşamaya mecbur etti.

Çoğu ile yüzyıllarca ayn kaldık, görüşemedik, konuşamadık, el ele tutu­şamadık. Çocukluk heyecanları içinde, lise yıllarında bu duruma bakmış ve şöyle demişiz:

Azerbaycan tutsak olmuş

Dağlar inleye inleye. Kınm-Ural elden gitmiş Sanki bilmeye bilmeye.

İdil-Kafkas hani nerde

Bürünmüş bir el kimliğe.

Sanır mısın bu hal böyle

Devam eder biteviye.

Devam etmedi ve nasıl olduysa oldu ve bizi ayıran tarih , bizi yeniden kucak-Iaştırdı. Atatürk' ün 1930 lu yılların başında söylediği gerçekleşti ve dağılan S.S.C.B.nin ardından sıcak bir güneş gibi Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları­nın güzel yüzleri göründü.

Bu Cumhuriyetlere ilk giden Türk devleti yetkilisi olmak , bu Cumhuriyetler ve Topluluklardan 10.000 gencimizi Türk Üniversiteleri ve Okullarında okutmak için yurdumuza getirmek , oralarda Türk okulları açmak bize nasip oldu. O öğrencilerin bize verdiği aşağıdaki plaket ise ömrümüzün en değerli armağanı oldu .

Amacımız ; bu büyük dünyanın yeniden tanışması, büyük maddi , kültür ve in­san zenginliğine sahip topluluklarımızın imkanlarından karşılıklı yararlanma yolları­nın aranması, çocuklarımızın , gençlerimizin birbirlerini bilmesi, anlaması, ortak bir dil, tarih , edebiyat ve kültür ortamının sağlanmasıdır.

İşbirliğimizin en önemli unsurlarının eğitim ve kültür olduğu , bu alanda ise Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları arasında önemli sayılabilecek gelişmelerin yaşandığı bilinmektedir. Bu gayretlerin durdurulmadan geliştirilmesi gerekmektedir.

Çağın sihirli kelimesi olan değişim ve onun temel hareket noktası bilginin kulla­nılması için iyi eğitilmiş insan gücüne ihtiyacımız vardır.

Tarih boyunca bilgiye hükmetme konusunda önde gelen devletler kuran ataları­mız hep değişimi kontrolü altında tutmuşlardır. İbn-Sina , Farabi , El Buruni , Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip bizim ve tarihin bilgi ataları değil mi ?

Tarihte bilgiye hükmedemeyen toplumlar sadece değişime maruz kalmışlar ve değişimin hızına paralel olarak rüzgarın önündeki yaprak gibi savrulup durmuşlardır. Zaman zaman ortaya çıkan değişim kasırgalarından ise, sadece geri kalmış toplumlar değil, aynı zamanda Türk dünyası gibi gelişmekte olan toplumlar da etkilenmekte .ve buna bağlı olarak çeşitli sorunlar yaşamaktadırlar. -Değişimin olumsuz etkisinden kurtulmanın tek çaresi, değişimin nedeni olan bilgiye hükmedebilmek, en azından maruz kalınan değişimin rüzgarında sürüklenip gitmemek için onun farkında olup, onu yakından izleyebilmektir.

Bunu sağlamak elimizdedir. Türk dünyasının elindedir. Yeter ki birbirimizi an­layalım , dinleyelim. Türk İllerinin büyük yazan Cengiz Aytmatov' un ifadesi ile Türk Röncsansının tomurcuk açmaya başladığı bu çağı iyi değerlendirmeliyiz.

Bütün değerlerimi/, müşterektir. Dilimiz ortaktır ; sadece furklı lehçelerle konu şuyoru/ Ama biraz gayret ve dikkatle birbirimizi aıılıyoru/.( tüşünüyoru/) lehçeler , şiveler elbette kalacaktır. Ancak zaman içinde kelimeler ve kurallar alışverişi sonun­da müşterek dilimi/ karşılıklı olarak zenginleşecek ( bay ) olacak , daha iyi anlaşma­mızı sağlayacak düzeye çıkacaktır. Bu zaman içinde kendiliğinden oluşacak bir ge­lişmedir.

Bu dil birliği ne zaman sağlanır, bu süreç ne kadar zaman alır bilmem. Ama bil­diğim o dur ki, yakın zamanlara kadar Doğu Türk Lehçesi çatısı altında var olan birlik , kaşıdı ve sistemli kültür politikaları ile nasıl parçalanabildi ise doğru politikalarla da düzeltilebilir demektir.

Milletlerin hayatları uzundur, bekleriz . Yeter ki niyet , hedef ve gayretlerimiz doğru olsun..

Türk çocuktan sadece kendi devletlerinin ve boylarının tarihini , coğrafyasını , kültürünü , edebiyatını ve sanatçılarını değil ; tüm Türk dünyasının değerlerini öğ­renmelidir.- Büyük bir milletin bireyi olmanın , büyük bir uygarlığın parçası olmanın gururu ancak böylesi geniş bir ufuk ve heyecanla kavranabilir.

Çocuklarımızın ufkunu genişletmeliyiz. Birbirimizi bilmenin , birbirimizden ha­berdar olmanın , tanımanın ve böylece yakınlaşmanın ve sonuçta büyük Türk Milleti­nin ayn ayrı coğrafyalarda konaklamış evlatları olduğunun bilincine ermenin kapısını başka türlü açamayız.

Hepimizin ana yurdu Orta Asya değil mi ?

Oradan göç edip ayn yurtlar kurmadık mı ?

Türkmen bilim adamı Prof. Murat ANNANEPESOV ' un dediği gibi " Bizim tarih köklerimiz , atalarımız , babalarımız birdir. Biz Türkmen halkı Hazar Denizinin doğusunda kalmış sizin bölüğünüzdür. Oğuzlardan garın bölüklerdir , boylardır. Bizim dilimiz sizin dilinizi okşuyor . sizin diliniz bizim dilimizi okşuyor... 9. Yüzyıl-11. Yüzyıllar arasında böyük babalarımız Oğuzlar , Türkmenler , Selçuklar Batı' ya gelip bu yerlere yerleşmişler .Biz orada kaldık."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder