15 Mayıs 2010 Cumartesi

Batı Trakya örf ve adetler

KIZ İSTEME:

Batı Trakya Türk toplumunda ailenin oluşumu , oğlan tarafının kız istemesi ile başlamaktadır. Eski yıllarda oğlan ve kız birbirlerini göremiyorlardı. Şimdi bunun tam tersi yaşanmaktadır. Oğlan ve kız özgür iradeleriyle yuva kurmaktadırlar. Kızın istenmesinden önce her iki taraf da birbirlerinin aile durumlarını soruştururlar. Bu anıştırma - soruşturma işi genelde , köyün saygın kişileri ve akrabalar vasıtasıyla olmaktadır. Karşılıklı soruşturmalardan sonra , eğer karar verilmişse , oğlan tarafı kız tarafına haber gönderir.
Kız işemeye gidecek olan insanların , köyde yasayan dürüst ve sözü dinlenen kişiler olması gerekmektedir. Kadın veya erkek olmasında da bir sorun yaşanmamakla birlikte , genellikle erkek gönderilmektedir. Kız istemeye giden kişilere " dünürcü " denmektedir. Dünürcüler , mutlaka Pazartesi ve Perşembe akşamları gönderilmekte¬dir. Bu durum neredeyse kesin bir kural niteliğindedir. Kız evine giden dûnürcüleri , kızın babası ve annesi karşılar ve en güzel odalarına geçirirler. Kız daha sonra dunür (ilerin yanına gelmektedir. Karşılıklı olarak hal - hatır sormalardan sonra , istenen kahve getirmek üzere odadan uzaklaşır. Bu arada , kahveler gelinceye kadar değişik güncel konulardan sohbetler açılır. Kız kahveleri getirir. Eğer oğlanda gözü varsa ve onunla yuva kurmak istiyorsa , kahveyi tatlı yapar. Eğer oğlanı beğenmiyorsa kahve imamen şekersiz yapılmaktadır. Bu gerçekte çok kritik bir andır. Kahve şekersiz dahi olsa , dünürcüler bunu ses çıkarmadan ve hiç belli etmeden içmek zorundadırlar. Kahve içildikten sonra asıl konuya geçilir. Dünürcüler " Allah'ın emriyle Peygamberin kavliyle kızınızı istemeye geldik derler, böylece konu açılmış olur. Oğlan turafı kendi tarafının durumunu ve oğlanın meziyetlerini ballandıra ballandıra anlatır ahali ise bütün bunları dinler. İlk defa gelen dünürcülerc kesinlikle cevap verilmeyecek dahi olsa , yine , "' Gene gelin " denir. Dünürcüler kız istemeye gittiklerinde , beraberlerinde herhangi bir şey götürmezler. Birinci defada cevap vermeden kız tarafı, oğlan tarafını iyiden iyiye soruşturulur. Dünürcüler ikinci defa gelir. Artık konu bilinmektedir. İkincide de cevap verilmezse ve yine üene gelin " denir. Fakat kız verilecekse , ailenin tutumunda bazı yumuşamalar göze çarpmaktadır. Dünürcüler , nihayet üçüncü defa gelirler. Kız eğer verilecekse , mutlaka üçüncü defada verilir. Bu kesin bir kuraldır. Bunun aksi, kız tarafının , küçük düşürüldüğüne inanılır.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Bulgaristan'da nevruz ve hidrellez gelenekleri

Geleneklerimiz , yüzyıllar boyunca yaşatılan ve geliştirilen kültürümüzün temelini oruşturur. Ulusumuzun düşüncesi , yaşam tarzı, dünyaya bakış açısı geleneklerimizde ifadesini bulur.
Türk Kültürü'nün oluşmasında katkısı olan bu önemli gelenekler , kuşkusuz NEVRUZ ve HIDRELLEZ gelenekleridir.
Konumuz, BULGARİSTAN TÜRK TOPLULUGU'NUN NEVRUZ VE HIDİRELLEZ ADET VE GELENEKLERİDİR. Amacımız. Bulgaristan sınırları içerisinde Türk Kültürü'nün bu ortak değerlerinin bugünkü durumunu genel hatlarıyla sergilemektir.
Kimi araştırmacılar Türklerin iki doğa bayramı olduğunu söylerler. : Nevruz ve Hıdrellez. Bu iki astronomik saptamaya göre ayarlandıklarını bildirirler (I). Bu iki takvim , çiftçiliğe ve hayvancılığa, kendilerinin yaşam biçimlerine göre ayarlanmıştır.
NEVRUZ
Son yıllarda , Türk Dünyasında kutlanmakta olan Nevruz Bayramına ilişkin birçok araştırma yapıldı. Nevruz kelimesinin etimolojisi ve anlamı hakkında eserler yayınlandı(2). Araştırmalar sonucu da Nevruz'un Türklerde ta Ergenokan'a dayanan eski bir gelenek olduğu , Mart 21 'e rastladığı . yeni günün , yeni hayatın başlangıcı anlamına geldiği açıklandı. Bulgaristan'da da bu güzel yılbaşı bayramı , Sultan Nevruz (Filibe bölgesi ve Deliorman'ın bir Bölgesi) Nevruz (Dobruca) Nevris , Mevris (Doğu Rodoplar) gibi biçimleriyle bilinir ve doğadaki değişikliklerle ilgilidir.
Sultan Nevruz Bulgaristan'da bir bayram olarak kutlanmasa da , Nevruzla ilgili hatıralar hafızalardan silinmiş değildir. Bazı örf ve adetler bilinmektedir. Doğa yeni yıl için hazırlıktadır: havaların ısınması , karların erimesi , bitkilerin yeşermesi bir başlangıcı ifade etmektedir. Su boylarında salkın söğütler tomurcuklarını patlaşmış-lardır. Akçabardaklar (X); sarı çiğdemler baharı müjdelemektedir. Göçebe kuşlar ve özellikle kırlangıçlar , gökyüzünün maviliğinde görünmektedir. İnançlara göre , Sultan Nevruz günü yılanlar , çıyanlar , karıncalar yer üstüne çıkar ; kelebekler ekinliklerde uçuşmaya başlar. Kuk adıyla bilinen guguk kuşu da geldiği haberini verir.
Bir ilahide şöyle ıleıııyoı

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Doğu Türkistan Türklerinde Töreler

Türklüğün ana yurdu, Türk medeniyetinin beşiği, Türk dünyasının doğudaki kalası, tarihin kötü kaderi günümüzde esaret altında kalan tek Türk yurdundan söz edeceğim.

Soydaşları, dildaşlar. ve dindaşları tarafından unutulma korku ve endişesi, üzüntüsü ve tehlikesi içinde var olabilme mücadelesi vermekte olan bu ülkeyi ve onun mazlum halkını hatırlatmaya çalışacağım.

Tarihi ve coğrafi adının ve öz kimliğinin telaffuzu dahi .suç sayılan bu bahtsız ülke, istilacıların " ŞİNCANG " diye adlandırdıkları Doğu Türkistan'dır.

1.828,418 Km2. yüzölçümü ile Asya'nın merkezinde yer alan bu kadim Türk vatanının yani. Doğu Türkistan'ın bu tarihi ve coğrafi adı; 1877 yılındaki Çin-Mançu istilasından sonra 1884'te "Yeni Toprak " anlamına gelen "ŞİNCANG u olarak değiştirilmiş ve 1949 yılında vuku bulan Komünist Çin işgalinden sonra I Ekim 1949 tarihinde " ŞİNCANG UYGUR ÖZERK BÖLGESİ " adı ile bugünkü statüsü kazan­dırılmıştır.

Avrupalı strateji bilginlerince Asya'nın kalbi Pivot Of Asia olarak nitelendirilen bu esir ülke, jeopolitik ve jeostratejik konumu, fiziki coğrafyası.tarihi geçmişi, etnik yapısı, kültürel değerleri ve dini inançları ile Türk - İslam dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Uluslararası ilişkiler açısından Doğu Türkistan ; kuzey, batı ve güneyde komşu­ları olan Batı Türkistan'ı oluşturan Kazakistan.Kırgızistan ve Tacikistan ile Afganistan,Keşmir ve Tibet'ten , Dünyanın en yüksek ve geniş dağları ile yüzlerce kilomet­relik doğal engellerle ayrılmaktadır. Doğu'da Çin ve Moğolistan ile arasında 500 Km .lik ıssız bir çöl vardır. Doğu Türkistan gerçekten hiçbir bitişik komşusu olma­yan bir Orta Asya ülkesidir.

KISACA TARİHİ

Uzun tarihi boyunca Doğu Türkistan, İç ve Orta Asya'da kurulmuş olan Türk imparatorluklarının ve Hanlıklarının merkezi veya asli unsurunu teşkil eden " Feodal Krallıklar " olarak var olmuştur. Örneğin ; M.ö. 8-3 asırlarda İskitlere ,M.Ö. 300 -M.S. 93 yıllarında Hunlara. 522-744 yıllan arasında Göktürk İmparatorluğuna, 751-870 yılları arasında Karluk devletine 844 - 1212 yıllan arasında Karahanlı İmparatorluğuna ve 1507 - 1679 yılları arasında Yarkcnt - Suıdıyc Hanlığına, bu Türk yurdu merkezlik yapmış ve önemli vazifeler ita etmiştir.

Çin ile Doğu I ürk ıstan arasında ( O devirde Çinlilerce kullanılan adı ile Hsi Yu Matı ülkesi kayda geçmiş ilk temas, Çin İmparatoru Wu Ti' nin Elcisinin M.Ö.139 -119 yılları arasında bu ülkeyi ziyaret etmesi ile başlamıştır.

8-18.yüzyıllar arasındaki bin yıllık bir dönem.Çin İmparatorluğu ile önemli de­recede kültürel ve siyasi işbirliğinin gerçekleştirildiği bir barış dönemi olmuştur. Mu dönemde doğu - batı ticareti ile karşılıklı kültürel değişimler gelişmiştir. Çin'de hızla yayılan Müslümanlık ve Buda dini için Doğu Türkistan bir çeşit köprü görevini üstlenmiştir. Ancak, bu barış dönemi Doğu Türkistan'ın 1759 yılında Çin - Mançu İmparatorluğunca işgali ile son bulmuştur.

Doğu Türkistan'da bu Çin istilasının vuku bulduğu 1759 'dan bu yana dini ve milli benliklerini koruma amacı güden 200'den fazla silahlı ayak­lanma olmuş, bu direnişler sonunda kısa süreli de olsa halkımız Doğu Tür­kistan İslam Devleti (1863-1877) Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933 -1937) ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944 - 1949) gibi Türk İslam dev­letlerini kurma gurur ve sevincini yaşamıştır.

Türklüğün ve evrensel kültür ve medeniyetin en eski altın beşiklerinden biri olarak bilinen Doğu Türkistan'da yaşayan Uygur Türkleri, ecdatlarımız Turalar,Hunlar, ve Saklar devrinden beri şekillenen şanlı tarihinin ,geleneksel Türk kültür ve medeniyetinin mirasçısı olmuşlardır. Defalarca yabancıların saldırılarına maruz kalmış, 5 değişik dinlere itikat etmiş, ve 26 çeşit yazı kullanmış ve 56 kez büyük göç olayı yaşamıştır.

Doğu Türkistan Türkleri, günümüze kadar bütün olumsuzluklara göğüs gere­rek , eski Türk kültür ve medeniyetini ,dilini,dinini, kutsal değerleri, zengin gelenek-görenekleri ile folklorüne yeni ürünler katarak daha da zenginleştirmekte ve günümü­ze kadar koruya gelmektedir.

1934 yılında Doğu Türkistan'ın başkenti Ürümçi yakınlarındaki Buğda gölü ci­varında bulunan ve günümüzde Pekin Etnografya Müzesinde olan bir sürüngen iske­leti Asya'da ilk insanların Tanrıdağları bölgesinde yaşadığını ispat etmektedir.

Karahanlı Türk İmparatorluğunun başkenti Kaşgar'da bulunan Artuş adamının kafatası üzerinde yapılan incelemelerde bu bölgede yaklaşık 10 binlerce yıldan beri ecdatlarımızın yaşadığını,daha sonra meydana gelen doğal afetler sonucunda bir kısım ecdatlarımızın Orhon ve Baykal gölü civarına göçtüğünü ortaya koymuştur.

Doğu Türkistan’ın Korla şehri civarında bulunan Könci ırmağının civarındaki ilkel mezarlıkta bulunan kadın ve çocuk cesedi,Nanking Üniversitesi Coğrafya Fa­kültesi C.14 Labratuvarlarında incelenmiş ve bu cesetlerin 6412 yıl Öncesine ait olduğu tesbit edilmiştir. Cesetler mezarda sırtüstü yatırılmış ve yünden dokunmuş kaba bir km parçasına sarılmış ve başına keçe kalpak giydirilmiş olarak bulunmuştur. Ayrıca.ecsedin büyük go/lü,u/un kirpikli ve u/mı burunlu olduğu gö/lcnmeşlir. l'esel ile birlikte bulunan sepetin içinde buğday İanelerine rastlanmıştır.

Bütün bu bulgular şunu ortayı koymaktadır; günümü/den yaklaşık 7 bin yıl ön­ce bu bölgede yaşayan insanlar sarı ırka mensup Çinliler hiç değildirler. Bunlar Ariyanların bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 4 bin yıl önce bu toprakta yaşamış beyaz tenli ecdatlarımı/dır. Yani I ürk ırkına mensupturlar I.edatlarımı/ burada tarım ve hayvancılık ile uğraşmışlar.dokumacılık ve el sanatları ile ile yeni buluşlar yaparajc yüksek bir kültür yaratmışlardır.

Son yıllarda Doğu Türkistan'da yapılmış arkeolojik araştırmalarda 8 bin yıllık kaya resimleri ve Türk heykeli. 7 bin yıllık taş silahlar .toprak kaplar,ağaçtan yapıl­mış tabak ve çanaklar at ve ulak aksesuvarları ile 5 bin yıllık güneş şeklindeki mezara gömülü,başına 9 adet küş tüyü takılmış uzun keçe kalpak, gönden mamul uzun konçlu Çizmeli, ikiye örülmüş saçları olan,üstüne yün dokuma kumaş örtülmüş kadın cesedi bulunmuştur. Ayrıca, 5 bin yıllık olduğu belirlenen yaban koyun sürüsü kova­lamakta olan kurt resmi işlenmiş kemikten mamul sakal tarağı.motifli tandır ekmeği, 3 bin yıllık şiş kebabı,, 5.yüzyıla ait tahtaya yazılmış Uygur-Türk yazısı,7.yüzyıla ait fal aletleri ile 9.yüzyıla ait olduğu belirlenen Türkçe-Çince Sözlük bulunmuştur. Dung Huang'da bulunan M.ö. 49.yılında imal edilmiş olduğu belirlenen Lob- Nor kağıdı ve Türkçe matbaa harfleri, ecdatlarımızın Avrupalılardan çok önce matbaayı bula­rak kullandıklarını ispat etmektedir.Bütün bu buluntular ok ve yay ile silahlanmış ecdatlarımızın tarih ve medeniyetini aydınlatan deliller ve geçmişimiz için ayna nite­liği taşımaktadır.

Günümüzde büyük çoğunluğu kırsal kesimlerde yaşamaya mecbur ve mahkum edilen Doğu Türkistan'ın asıl sahipleri olan Uygur Türkleri, esasen kalıplaşan ve çok eski çağlardan beri devam edegelen bir çok töreler ve merasimler aracılığı ile tarihsel gelenek ve göreneklerini devam ettirmektedirler.

Bu töre ve merasimlerin belli başlıları şunlardır;

1. DOĞUM TÖRENLERİ:

Analık-Hazırlık Çayı: Evlerin genel temizliği yapılır. Doğumun gerçekleşeceği doğum odası hazırlanır. Bu oda kurutulmuş otlar ve elma kurusu hafifçe yakılmak sureti ile tütsü yapılır. Bu olaya Issık Salmak adı verilir.

Hamile Anne adayına banyo yaptırılır ve yeni elbiseleri giydirilir. Hoş kokular sürülür. Eve güzel kokular atılır. Kızgın yağda' poşkaP adı verilen bir çeşit ekmek yapılır. Bu işleme Hıd Purutmak adı verilir.

Bundan sonra eve Göbek Annesi (Kindik Anası) ve çok çocuklu hanımlar ve tecrübeli nineler davet edilir.

Ortası yuvarlak 2 adet büyük Katlama (Katmer) ekmeği pişirilir. Ekmeğin ortasınduki deliğe irmik veya un helvası doldurulur ve hu ekmek Aııne adayı ile müştak' hel Btbtyi yedirilır. Küçükbaş hayvan akciğeri ile bağırsağından dolma yapılır ve Çöçüre atlı verilen bir çeşit yemek pişirilerek geiefl misafirlere ikram edilir.

Hamile Annenin elbiseleri yoksullara dağıtılır. Anne adayı su değirmeninin su borusundan atlatılır Bir adet yumurta kırdırılarak suya atılır veya su borusuna su dökülür.

Doğum yaklaştığında Gelinin anne babası damadın evine gelerek i/in isteyerek kızını kendi evine götürtlr.Bu olaya Desturhan Kılmak adı verilir.

Doğum gerçekleştikten kırk gün sonra, aynı şekilde damadın anne ve babası kı­zın ana babasının evine gidip,dünürlerine teşekkürlerini sunar ve izin isteyerek gelin­lerini ve dünya'ya yeni gelen bebeği baba evine götürür. Bu olaya da Kuyoğulun Desturhanı denir.

Bu törelerde Ateşperestlik adetlerinin izine rastlanılmaktadır.

BALAĞA AT KOYUŞ (Bebeğe Ad Verme) Merasimi : Çocuk dünyaya geldik­ten 3-7 gün içinde damat, gelinin ailesi ve kendi ailesini ve yakın akrabalarını evine davet eder; daha önce kararlaştırdıkları ismi çocuğa verir .Ad Koyma işlemini Camii imami. Müezzini veya yaşça büyük bir aksakal yerine getirir. Kundaklanan bebek kucağa alınır. Sağ kulağına ezan.sol kulağına kamet okunarak ismini ilan eder ve beyaz keçeden yapılmış seccade üstüne bebeği yuvarlar ve babasına teslimi eder. Daha sonra misafirlere yemek ikram edilir. Yemekten sonra bir bez parçası misafirler tarafından makasla parça parça kesilir. Bundan amaç, bebeğin dilinin düzgün ve çabuk çıkmasını sağlamaktır. Daha sonra kesilen bu bez parçaları tek tek birleştirile­rek dikilir. Dikilen bu kumaşa "kuyak" adı verilir. Bu kumaştan bebeğe elbise (Kuyak Çapan ) dikilerek giydirilir.

Bebek dama çıkarılır ve iple bağlanır.Evin Tütünlük adı verilen deliğinden aşa­ğıya sarkıtılarak eve indirilir ve büyütülen eşik aralığından geçirilir. Daha sonra bir kadın bebeği, bir diğeri ise bir heybe alarak mahalleyi dolaşır.9 ayrı ayrı evden birer avuç un ve birer kaşık yağ toplar.Toplanan bu malzemelerden 7 veya 9 adet katlama (Katmer)yapılır. Ekmeklerin birinin içine nazar boncuğu konur.Bu ekmek misafirlere ikram edilir.Ekmeğin içine konan nazar boncuğu kime çıkarsa o kadın bebeği kendi evine götürür. Bir kaç gün sonra bebeğin ailesi bir kurban keserek (Kan Akıtararak ziyafet tertip edcr.Çocuğu alıkoyan kadına hediyeler verir ve onun gönlünü alarak çocuğu geri alırlar.

Bu törenlerde Gök Tann'ya tapınmak ve Dokuz Oğuz'u anmak gibi Budizm a-detleri kendini göstermektedir.

BÖŞÜK TOYU (BEŞİK DÜĞÜNÜ):

Bebek dünya'ya geldikten 40 gün sonra Lohosa ayağa kalkarak dışarı çı-kar.Bebek beşiğe belenir.Lohosanın anne ve babası kızını ve torununu kendi evine yolcu etmek maksadı ile Böşilk I oyu yap.ıı

Koşuk loyimdan önce yem beşik, ortası delikli bebek yorganı, yatak. Ovuda(Ortası delikli beşik). Kilittik (Abdest Kabı), Pamuklu Körpe (Şilte), koltartkıı (Kolon).Yörgck (Sarma bc/ı) Bebek yastığı, (ak (Abdest kabı ) Sümek ( Koyunun bacak kemiğinden yapılan bu çeşit boru) gibi beşik aksesuvarları lıa/ırlanır. Kırkıncı gün eve misafirler davet edilir. Kırk Anası adı verilen saygın bir hanım . zeki ve temiz giyinmiş kırk çocuk ve bir Berber davet edilir.Kırk adet yeni tahta kaşık.kırk adet Tokaç denilen küçük ekmek ve meyvalar lıa/ırlanır. Bir leğene özel olarak Kırk Suyu hazırlanır.

İlk önce bebeğin saçı çağırılan berber tarafından kesilir.Buna Saç Çüşürmek (Traş Etmek) denir. Daha sonra bebek yıkanmaya ahnır.Daha önce davet edilen 40 çocuk sıra ile. yeni tahta kaşıklar ile hazırlanan Kırk suyundan birer kaşık su alarak bebeğin adını anarlar ve "Alim Ol ! Molla Ol ! BaturOl ! " nidaları ile bebeğin başın­dan dökerler.

Daha sonra çocuklara ziyafet verilir.Gelen her bir çocuğa üstüne helva konmuş birer tokaç (ekmek) ve meyva verilir .Bebek annesinin altın ziynet eşyalarının batınlıdığı ılık suda yıkanır. Ağaç leğene alınır. Kırk Anası tarafından bir defa salla­nır. Daha sonra bebek sudan çıkarılır ve kurulanıp pudralanır,giydirilir ve kundakla­nır. Adrasman (Kırlarda yetişen bir çeşit ot korusu ) ile tütsülenir.Bebek daha sonra beşiğin alt ve üst tarafından 9 dafa dolaştırılıp beşiğe belenir. Bebeğin bu ilk traşındaki saçı toplanarak tartılır ve ağırlığınca gümüş (veya karşılığında para ) berbe­re verilir. Varlıklı aileler adak kurbanı keserek etini 7 yoksul aileye dağıtırlar.

Bebeğin saçı ise.yeni bir beze sarılarak Tumar (Muska)yapılır ve saklanır.

Doğu Türkistan'in bazı bölgelerinde Kırk Suyunun dört porselen kapta hazırlan­dığı görülür. Ncvbet şekeri.kıllı çamur, köprü tahtasından yapılmış kömür ve erkek kuzu kebabı batırılımış sular ile yine çocuklar tarafından kaşıkla dökülerek yıkanır.Bu işlem ise tatlı dilli., zeki. uzun ömürlü.edcpli ve iyi ahlaklı,el balası (cemiyetin yararı için çalışan) yetenekli ve cesur (Batur) olma gibi sembolik rolleri temsil eder.

Beşik toyuna gelen misafirler,çay içildikten, yemek ve meyvalar yendikten sonra dua eder ve çocuğa saadet dolu bir gelecek dileyerek dağılırlar.

YÜZ AÇKU TOYU : Kızılar gelin olup bir iki çocuk sahibi olduktan sonra, Anne-Babası akrabaları ve komşularımı çağırarak yüz açku toyu yaparlar.

Ebeveyin kızına ziynet eşyaları ve yeni elbiseler alarak hediye eder.Gelinin saçlarını ikiye örülür ve kaşlarını aldırırlar. Gelin süslenerek gelen misafirlerin yanı­na gider ve saygı ile selam verir.Anne misafirlere " Kızımızın Yüzünü Açtık " diye ilan eder .Misafir hanımlar da gelini tebrik ederler.

Bu toydan sonra gelin toplumdaki faaliyetlere daha serbest olarak katılabilir.

SÜNNET TOYU :

Erkek çocuk 7 yaşına bastıktan sonra dini kaidelere uygun olarak Sünnet ettiri-lir.Bu toy " Hatme Toyu " veya " Oğul Olturguzuş " toyu olarak da anılır.Toydan Bazı aileler kendi çocuklarıma sünneti ile birlikte mahalledeki yoksul ailelerin çocuklarını da bu vesile ile sünnet ettirirler.

toy (dügCmN)töri-:ni.i:kİ

Kiçik (Küçük)Çay : Elçilerin kız evine gidip kızı istemelerine Kiçik Çay denir.

Çong (Büyük) Çay : 9 koyun,9 giyim kuşam eşyası,9 ölçek (Köre) buğday 9 a-det ekmek gibi hediyeler 9'er olarak erkek tarafın temsilcileri kızın ailesine (Kızını Vermeyi Kabul ettiği için ) teşekkür (Rahmet ve Ta'zim) selam vermek için gc-lir.Buna Büyük Çay denir.

Yoklak Çayı : Düğünden önce Damadın ailesi gelinin evine ıssık ötkuzuş (Ya­kınlığın ve karşılıklı sevginin artması) için devamlı olarak sıcak yemekleri hediye olarak götürürler.

Toy Maslehet Çayı (Düğün Danışma Çayı): Düğün tarihi kararlaştırıldıktan son­ra damat taraf yakınlarını davet eder ve düğünün nasıl yapılacağını istişare eder-ler.Gcnçlerc vazife taksimi yapılır.Büyükler düğün için gerekli malzemelerin temini için hazırlıkları kararlaştırırlar.

Nikah Okuş (Nikah Kıyma ) : Düğün sabahı damadın babasının temsilcisi da­madı ve arkadaşlarını alarak kızın evine gelir. Mahalle imamı dini kaidelere uygun olarak nikahı kıyar.Nikahtan sonra gelin ve damada tuzlu suya batırılmış ekmek par­çası yedirilir.

Toy Ziyafeti : Nikahtan sonra damat tarafı, kız tarafı ile eşit oranda inek veya koyun keserek kız evinde ortak yemek yapar . Bu yemekler genellikle Pilav veya Kordak adı verilen yemekten oluşur, düğüne gelen misafirlere ikram edilir.

Kız Köçürüş (Gelini Almak ) : Nikahtan sonra gelin ve damat ayrı ayrı mekan­larda akranları ve dostları ile birlikte eglenirler.Kızın yengesi adı verilen sağdıcı gelini hazırlar.Ögleden sonra damat arkadaşları ile birlikte gelerek gelini alır. Gelin yeni evine gitmeden önce annc.baba .kardeş ve yakınları ile vcdalaşır.Onlarlar helallc-şerek dualarını alır."Razılık Alış " adı verilen bu törenden sonra gelin arkadaşları tarafından yeni evine götürülür. Gelin yeni evine gelir gelmez damadın yakınları gelinin başından aşağı un veya şeker saçarlar.Gelin bir halıya oturtulur.Damat evinin önüne yakılan " Külhan " denilen ateşin üstünden 9 kez dolaştırıldıktan sonra evine götürülür. Renkli Şelfer veya büyük çaplı araba tekerlekleri ile gelin alayının önünü kesen yiğitlere de Çaçku saçılır.Damat evinde müzik eşliğinde eğlenceler yapılır.

Yt İZ A(,'KU (Yıl/ Acına) Gelin yem evine geldikten soma yelen misafirlere yemek verilir.Yemekten sonra mil/ıkli eğlenceler tertip edılıı Mü/ık eşliğinde oyna yan damat mü/iğin ritmine uygun oynayarak yelinin önüne kadar gelir ve yelinin yüzünü oılcn ve Çilmbel adı verilen örtüyü açıverir. Aynı şekilde oynayan ki/ da gelinin damat tarafından acılan örtüsünü tekrar örter Hu karşılıklı acına ve kapama olayı üç kez tekrarlandıktan sonra damadın annesi veya onu temsilen bir yakını geli­nin yüzündeki örtüyü açar. Geline altın küpe.bile/ik veya yüksük takar. Yüzündeki örtü açılan gelin oyuna davet edilir.

Düğün dağıldıktan sonra Yenge olarak adlandırılan Hanım gelin odasına gele­rek yatağını hazırlar ve taraflara gerekli tavsiyelerde bulunduktan sonra onları baş başa bırakır.

Selam Bcriş (Selamlama) : Gerdek gecesinin sabahı damat ve gelin karşılıklı o-larak arkadaşları ile birlikte anne ve babalarını ziyaret ederek onlara saygılarını ifade ederler. Taraflar kahvaltısını orada yapar ve kendilerine verilen hediyeleri alarak evlerine dönerler.Damat ve gelin ile birlikte selama giden arkadaşlarına da hediyeler verilir.

Çıllak : Düğünden sonra gelin ve damat tarafı karşılıklı olarak akrabaları, ya­kınları ve komşularını davet ederek yemek verirler ve karşılıklı olarak tanışırlar.

SU TİLEŞ (YAĞMUR DUASI) MERASİMİ

12 Hayvanlı Türk Takvimine göre 22 mart günü bölge halkı toplanarak akar su boylarına veya açık dağ bağrındaki yüksek ve geniş meydanlara toplanır.Burada deve.at,sığır veya koyun kurban ederler. Kurbanın kanını akar suya akıtırlar. Kurban etinden büyük kazanlarda yemek hazırlanırken.toplanan kalabalık Aksakalların ön­derliğinde başlarını göğe çevirerek dönerler ve sema ederler. Daha sonra akar suya bakarak Gök ve Su tanrısından su ve yağmur dilenirler.

Ecdatlarımız islamiyeti kabul ettikten sonra, bu törene mevlut ve Kur'an-i Kerim tilavetini de katmışlardır.

Mezarlıkta ve mezarlığın çevresinde toplanan halledin adamlarının önderliğinde daha önce topladıkları küçük taşları avuçlarında sayarak zikir ve dua ederler.

Bundan başka toprağın sürülmesi ve ekilmesi .sulanması (Su başlaş) tohum a-tılması(Uruk Salış) Mahsul'un toplanması (Hosul kutlaş) törenleri ile sulama kanalları ve arkların başında kurban kesmek (Kan kılış) yağ yakmak (Yağ koklatmak) ve dua etmek şeklinde devam eder.

Azerbaycan’da Düğün ve Nevruz Kutlamaları

Hayatımızda birçok övxl günler vardır. Onların bazılarını milletçe , bazılarını u-lusça , bazılarını tüm dünya halkları ile kutluyoruz. Bunlar dini, ulusal ve uluslararası bayramlardır.

Bir de bizim özel, bize ait bayramlarımız,özel günlerimiz vardır. Bu bir doğum günü , bir sünnet düğünü, nişan ve düğün günleridir.

Bu günleri en yakın dostlar ve akrabalarla kutlarız. Bu sevinç ve mutluluğumuza yakınlarımızın şahit olmasını isteriz. Bu Dünyanın her yerinde böyledir. Gelenekler, şartlar hayatlar farklı olsa da herkes bunu kendince kutlar bu mutluluğu paylaşmak ister.

Düğün , yas , sünnet ve diğer merasimler aslında o halkın tarih , kültürü .geçmişi ve geleceğidir. Kuşaktan kuşağa , nesilden nesile korunması ve yaşatılması gereken bir emanettir. Belki bugün anneannelerimizin, nenelerimizin gelinliklerinden farklı bir model gelinlik giyiyoruz ama inanın kalbimiz onlannki kadar heyecanla çarpıyor,onlann düşündüklerini düşünüyoruz.

Azerbaycan'da bayramlar.düğünler bir başka güzel oluyor. Şair ruhlu.geniş kalpli zengin manevi mirasa sahip olan bu halk uzun yüzyıllardan beri bu ananelerini korumuş,sevincini dolu dolu yaşamıştır.

Anneleri sevinçten ağlatan,babaları mutluluktan kanatlandıran bir gelenektir dü­ğün. Herkesin arzusu.muradıdır.

Her elin kendi adet ve ananesi var. Azerbaycan düğünleri nasıldır acaba ?.

Düğün (toy) halk hayatı ile bağlı diğer sosyal hadiselerden zenginliği ile seçil­mektedir. Genel bir sevinci ve mutluluğu kendinde birleştiren düğünler halkın tarihi-ni.adet ve ananelerini.etnografik kültürünü yansıtmaktadır.

Genelde tüm dünyada olduğu gibi bizde de düğün eskiden de .şimdi de üç aşa­madan oluşur:

Düğün öncesi, düğün ve düğün sonrası aşamalarıdır. Her aşamanın kendine has özellikleri vardır. Azerbaycan'ın farklı yörelerinde bu aşamalarda bazen farklılıklar da göze çarpmaktadır. Ama gene çizgi aynıdır.

Düğün öncesi "kız görme" "kız beğenme" adeti vardır. Ve bu aşamada kadınlar işe koyulur;kızın ailesini araştırır nasıl biri olarak tanındıklarını araştırılardı İşkillen bilinen bir manide şöyle der:

Men uşık güzel alma ,

Tutuplu güzel alma .

Asıl al çirkin olsun ,

Bedasil gü/.cl alma. Anlaşılan bu mani o araştırmanın ürünüdür.

Elfcek tarafının saygın ve aksakal fertleri elçiliğe yani kız istemeye gelirler. El­çilik bazen nişan merasimi seviyesinde olur ve küçük nişan adanır. Bu sırada büyük nişanın da ne zaman yapılacağı belirlenir. Bazen küçük nişanda yüzükler takılabilir. Ama genelde yüzükler büyük nişanda takılır.

Nişan genelde yemekli, müzikli bir eğlcnccdir.özenle yapılmış honcalar nişan yapılan yere getirilir. Honça ; hediyeler .tatlılardan oluşur. Erkek tarafı geline çeşitli hediyyeicr getirir. Birkaç gün sonra bu honcalara kız tarafı hediyyeler koyup erkek tarafına gönderir.

Diğer taraftan nişanda düğün konusu .zamanı, mekanı konuşulur. Nişanla düğün arasına bayram girerse geline bayramlık gönderilir.Bayramlık çeşitli hediyyeleri içerir.Kıyafet, tatlı, altın (kurban bayramıysa)kurbanlık koyun vs.

Bu sırada her iki taraf düğün hazırlığı yapar. Kız tarafı çeyiz, erkek tarafı düğün hazırlığında.

Azerbaycan'daki adetlere göre kız tarafının yapması gerekenler genelde : mobil­ya , yatak , beyaz eşya , yemek . çay . kahve takımları, mutfak eşyaları, halı. perde­ler . avize ve a'dan z' ye günlük kullanılan eşyalardır.

Erek tarafı ise ; ev , altın takılar .yine a'dan z'ye gelin için giyecek kıyafet, iç çamaşırı, ayakız, halı ve diğer şeyleri alar.

Her iki evde düğün hazırlığı tüm hızıyla devam eder. Her iki taraf düğün alışve­rişine çıkar. Düğünde yapılacak her şey yenilecek yemekler, müzik konuşulur.

Eskiden düğünde ozanlar saz çalar , türkü söylerlerdi. Şimdi de Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde aşıklar yani ozanlar türküler söyler. Büyük kentlerde durum biraz farklı. Bu düğünlerde şarkıcılar şarkı söylerler. Belki burada her şey daha moderndir. Ama yine de genel çizgiden , adet ve anenelerimizden dışarı çıkmış değildir.

Düğün hazırlıkları sona erdikten sonra "Paltar Kesti" veya "Kına Gecesi" mera­simi yapılar. Erkek tarafı gelin için alınan elbise , giysi , mücevher vs getiren Bu merasimde gelinin sağ avcuna kına sürüler.

Hayırdua kıza verin

Sürmeni gözlere verin

Kınanı yakın eline

Haber salın obasına eline

Mir ter/i pilli verilen kumaşı onun için biçer.Sonra ba/ı yemekler yenilir. şarkı .öylenir gülüp oynarlar. Bu merasime valin/ kadınlar katılar. Ayrıca gem, kı/lar bu .ınaılan ellerine sinmek için yarışa girerler adeta

Sıra düğüne gel ir. Balı», ede Toylıaııa'vcya "M ağar" (yani düğün ye-i)kurulur. Yoksa yer kiralanır. Azerbaycan'da isler köyde olsun isler büyük kentte lüğünlcr yemeklidir. Düğünün sorumluluğunu önceden belirlenmiş bir kişi üstlenir «Conukları karşılar , yer gösterir, Eskiden damatla gelin ayrı ayrı odalarda oturarmış. )üğüne gelen kadınlar gelinin odasına gidip onu kutlar sonra dışarı çıkıp loyhanaya »irermiş. Erkekler de damadın yanına gidip onu kutlarmış. Şimdi bu adet hemen ıemen kalkmış ve damatla gelin beraber oturup düğünlerini seyrederler.

Düğünün sonunda damatla gelin özel müzik eşliğinde dans ederler. Bu müzik 'Vağzalf adlanır. Gelinin yüzünde kırmızı duvak olur. Damatla gelinin oturduğu nasada mum , aynanın olması şarttır.

Gelinin artık evden ayrılma vakti geldiğinde damadın kardeşi , yoksa yakın bir ;rkck akrabası gelinin beline kemer veya bir şal bağlar. Bu sırada böyle der:

Anam bacım giz gelin

Eli, ayağı düz gelin

Yedi oğul isterem

Birce dene giz gelin

"Belbağlama" merasimi gelinin eşine sadakatini, itibarını ,ona destek olmasını /e ebediyyen bağlanmasını simgeler. Birine bel bağlamak deyimi de buradandır. Bu ;ırada üzerlik yakıp ocağa atarlar. Gelin de ocağın etrafında üç defa dolanar. Bu da Kağın kutsallığını simgeler.

Evden çıkarken gelinin arkasından su atarlar. Gelini sağdışı elinde ayna, soldışı se yanan mum tutar. Alev ve aynanın onu kötü ruhlardan koruduğu inancı hala da ;orunmak tadır.

Gelinin yolunu kesilmesi adeti günümüzde de yaşamaktadır. Yolu kesenlere para 'eya hediye verip yolun açılması şartdır. Yoksa uğursuzluk sayılar.

Gelin damadın evine vardığında, damadın annesi onun başına para ve şeker ser->er. Bu annenin bereketli ve tatlı günler arzuladığını gösterir.

Gelinin odasının kanısında bir tabak koyarlar, gelin onu ayağı ile kirp içeri gir-nelidir.

Düğünden sonra ertesi gün gelin damadın anne babasının huzuruna çıkar. "El ;ördü" "Yüze çıkma" adlanan bu merasimde geline hediyeler verilir. Genellikle takı -akılır. Birkaç gün sonra kız tarafı yeni evlileri davet ederler. Buna "Ayak açtı" derler. Tüm bu merasimler bittikten sonra yeni bir ailenin hayatı, mücadelesi , yaşamı baş­lar. Hayat devam eder.

Iiıı merasimler. bayramlar insanları birbirine daha da yakınlaştıran , samimiyeti arttıran değerlerdir. Komşular . akrabalar , dostlar birbirlerini yalnız bırakmıyor, yardım ediyor, sevinei ve kederi paylaşiyor. İyi günde de kötü günde de insan yalnız yapamaz. Dost eline , arkadaş omu/una her zaman ihtiyacı vardır.

Komşuluk ilişkileri her zaman Azerbaycan 'da sıcak tutulmuşdeğer verilmiştir. Akrabalar gelene kadar imdada komşular yetişer. Bu düşüncemizi doğrulayan yüzler­ce atasözü vardır.

Ev alma komşu al

Akraban kimdir ? Komşum.

İyi komşu akrabadan ileridir. Ve vs

Tabi ki bunu tam tersi de olabilir. Bunu da örneklerine yine de atasözlerimizde rastlıyoruz:

Komşu komşu olsa kör kız evlenir.

Komşu komşuya bakar, canını oda yakar. Ve vs

Azerbaycan'da insanları biraraya getiren , büyük küçük her kesimin büyük se­vinç ve coşku ile kutladığı , küsenlerin barıştığı , tatlıların yenildiği , oyunların oy­nandığı en aziz bayrım Nevruz'dur. Nevruz sın tanımayan çok geniş coğrafyaya yayılan , tabiatın uyanmasını, baharın gelişini simgeleyen bir halk bayramıdır.

Azerbaycan'da Nevruz kutlamalarının deri kökleri vardır. M.ö. 1500 - 1200 yıllarda bu bayram Azerbaycan topraklarında kutlanmışdı.

Ateş üzerinden atlamak , yumurta tokuşturmak , bacadan şal sallamak .semeni yapmak , eski zamanlardan günümüze kadar ulaşan Nevruz gelenekleridir.Halkımız bu gelenekleri korumuş , uygulamış ve yaşatmıştır. Şairlerimiz Nevruz'a şiirler yaz­mış , türküler söylemiş. Bacadan şal sallamak ve yumurta tokuşturmak Nevruz'un en gözde eğlencesidir. Bacadan şal veya torba sallamak günümüzde biraz değişti. Büyük şehinre bunu uygulamak mümkün değil. Ama çocuklar bu işi bacadan değil kapıdan hallediyorlar. Kapıya bir poşet bırakıp saklanırlar. Kapıyı açan poşete bir şeyler ko-yar.Bu ; şeker , tatlı , para , kuruyemiş , çorap . mendil olabilir. Kapı kapandıktan sonra çocuklar saklandığı yerden çıkar ve poşeti alırlar. Heşam ateş yakıp etrafına toplanır, topladıkları hediyeleri paylaşırlar.

20. yüzyılın en büyük şairlerinden Şehriyar şöyle yazmış:

Bayram idi, oyce kuşu okurdu

Nişanlı kız bey çorabın tokurdu

I lerkes şalın bir bacadan sokurdu

Ah ne güzel toydadır şal sallamak

Bey şalına bayramlığın bağlamak

Herkes ateş üzerinden atlar. Tüm uğursuzluk ve kötülüklerin ateşte yanacağı i-nanci vardır Mu sebeplen insanlar niyet eder ateş üzerinden atlarlar. Evlerde mum yakarlar, masa donatırlar , tatlılar yapıp ikram ederler Dostlar . akrabalar. komşular birbirleri ile bayramlaşarlar. Kuşcnlcn . dargın olanlar barışır, nişanlı kızlara bayram­lık hediyeler gönderilir.

Nevruz sofrası çok zengindir ve lezzetlidir. Milli yemeğimiz olan aş (Pilav)) ve Şirniyat ( Tatlı ) sofraların baş tacıdır. Nevruzun vazgeçilmezi Semenidir. Semeni . yeni filizlenen buğdaydır. Yeni hayatı, bereketi ve yaşamı simgeler. Nevruz siyasi ve dini hiçbir anlam taşımıyor. O bir halk bayramıdır. Türkiye de de bu bayrama sahip çıkılmalıdır.

Bu bayram geldiğinde beraberinde tedirginlik ve endişe değil , sevinç ve coşku getirmelidir. Bizim olana sahip çıkalım, koruyalım , yaşatalım.

Kerkük Türk Kültürü

Kerkük bugünkü güney sınırlarımızın dışında kalan özüyle, sözüyle bir Türk kentidir. Bana TUrkmenelinde birileri sesleniyordu.

Hoş geldin mihmanımız

Sana kurban canımız

Uzak yoldan gelibsen.

Kerkük deyince aklımıza ilk gelen Kale, Korya, Karşıyaka, Kerkük Çayı, Köbrübaşı, Köprübaba, Gürgür, Talimtepe, Haznetepe, Şaturlu, Bulak, Sarı Kâhya Mahallesi, Bu yaka, o yaka pazarları, Neft Deresi. Mollan Abdullah Tepesi gelir. Kerkük Kalesi zamanında Nabukut N&sser tarafından yaptırılmış Kalede oturanlara Kerkük Halkı, o günden bugüne Kaleli dermiş. Kerkük Kalesinde abalı ve peçeli gezenlere ara sıra rastlanılıyor. Kalede oturan aileler çocuklarına Türkçe adlar koyu­yorlar. Kalede "Danyal Peygamber"in bir mezarı var. Hıristiyanların, müslümanların, yahudilerin ziyaret ettiği bir yerdir. Burası çocuğu olmayanların hanımların, çocuk dileyengenç gelinlerin, çocuksuzların bir ziyaret yeridir. Kaleden çarşıya Yedi Kızlar kapısından inilir. Kerkük'ün kapalı çarşısı, burada Kerkük ağzı Türkçe konuşan satı­cılar müşterilerine "Hoş gelipsen Hatun, ne emrin var" diye seslenirler.

Kapalı çarşıda, yağlıklar, çevreler, türmeler, gömlekler, kırmızı sarı yeşil yeme­niler sergilenmiş.Gelin olacak genç kızların uğradıkları, alışverişlerini yaptıkları bir pazar yeridir. Biraz ilerde bir karpuzcu "Karpuzum kan ediri, karpuzum kan ediri" sO/lcriylc bizi coşturuyor.

Kerkük'te çoğunlukta yaşlı kadınlarda peçe takmak adettendir. Kadınlar peçe kullanmayı yavaş yavaş kullanımdan kaldırıyorlar. Yeni yetişen kızlar aba da giymi­yor, peçede çekmiyorlar yüzlerine. Burada Türk devriminin etkilerini açıkça görüyo­ruz. Bu sevindirici bir olaydır.

İlkbahar mevsiminde çarşamba günleri evlerde yedi türlü yemek yapılırmış. Ka­dınlar genç kızlar,gelinler ,çocuklar, yeşil, san, kırmızı renklerden oluşan giysilerini giyerler, süslenirler, semaverlerini, yiyeceğini alan kırlara gider. Kilimleri serilir. Üzerinde oturulur. Eğlenilir. Tanışlar birbirine rastlarlar :

Necesen eyisen inşallah?

Eyiyem sag olasan, ciğerin yanmasın uşaklar da eyidiler, elini öperler.

Kerküklü'nün dili şirindir. Onlar cinaslı ve teşbihli konuşurlar.Kerküklü'ler

sözlerinin İÇİM hoyratlar atasözleri yetirmeyi hır aclel haline getirmişlerdir. Söylenen Klııı hoyntltf Türkmen halkının içinden çıkmıştır. Yeni olaylar karsısında yeni yem

hoyratlar lOytonif Kerkük halkı dil yönünden yaratıcı özelHklere sahiptir. Çok değerli

hoyratlar halkın içinde yaşar. Hoyratlar düğünlerde, derneklerde çeşitli makamlarda söylemek adettendir Kerküklüler masal ve manileri söylemede ve ya/mada ustadır­lar. Halk yerli ağızagörc masallarını söylerler.

Kerküklüler nükteli sözlerden, şakadan çok hoşlanırlar. Onlar Nasrcddin Ho-ca'nın bütün fıkralarını bilirler. İğneli konuşurlar.

Şunu burda ifade edeyim ki,

Kerküklünün töresi asla değişmiyor. Üç göz dam Kerkük'ün eski biçim yapısı­dır. (Ev yapısı) Bu damlarda artık oturulmuyor. Bugün Kerküklü'ye bugünkü kişiliği­ni veren de zaten bu töredir.

Kerkük'te büyük anneye "bibi" denir. Bibi Hatun evde evde yaşayanların üze­rinde otcriterdir.O eve hakimdir. Herşey Bibi Hatun'dan sorulur. Sağa sola sözle buyruk verir. Her gelen misafir önce onu selamlar, bibinin eli öpülür sonra ev halkıyla görüşülür, hal hatır sorulur.

ömürleri evde geçen hatunlar, genç kızlarla toplanırl , el işleri işlerler. Namaz­lıklara, cibinliklere... cicimlere yün eğirirler. ürkeklerin giydikleri külahlara, takkele­re ipekten nakışlar işlerler. Bu işler yapılırken ne hoyratlar yakılır. Ne türküler söyle­nir, güzelliğine doyum olmuyor doğrusu bu hoyratlara, bu türkülere...

İmece Kerkük'te bütün evlerde yapılıyormuş. Kış hazırlıkları, bayram arifesi işlerde, toylarda bir yandan iş görülür bir yandan da maniler, bulmacalar, bilmeceler de söylenirmiş. Bilmeceleri bilenlere bir köy ya da bir kasaba bağışlanırmış.

Kız anneleri kızlarına daha küçükken çehı'z yığarlarmış. Ergen oğlan anneleri sağa sola koca karıları gönderip kız araştırırlarmış. Bu koca kanlar buldukları kızları oğlan annelerine haber verirlermiş. İşte bir kocakarının oğlan annesine söylediği hoyrat;

Kaşı var kalem kimin Gözü var ceylan kimin Ağzı var badem kimin Yörüyüşü çalkalama (salına salına) Hörilgü (saç örgüsü) kemet Boyu çınar kimindi. Kızın marifetleri ortaya dökülür. Övülür de, övülür. Ne söylenmez ki kız için; Hamur eder sakız kimin Küde keser biber kimin Ekmek JftMf kalkan kınını

I sbap yıkar çakmak kimin

Nenem alın bu kızı

Bacım alın bu kı/ı

Yer süpürür arslan kimin

Tikiş tiker inci kimin

Gelin alın bu kızı

Oğlan annesi kızı beğenirse yanına bir iki kadın alıp kız evinin kapısını çalar. Kız görülür beğenilirse dünür düşme işlemleri yapılır. Beğenilmezse şu sözler söy­lenmesi adettendir;

Kaşlar göz

Kalmadı söz

Ağızlar burun

Kapıda durun

Dişler dudak

Yörüvün gidek

Diyerek evden ayrılırlar. Kız beğenilirse evlenecek gence konu açılır. Kız övü­lür. Oğlan evet derse evin büyük anasına başvurulur. Ümit verici bir haber alınırsa, dünür düşülür. Kız istenir. Kızın annesi önce nazlanır. Sonra kızını vermeye razı olur. Daha sonra oğlanın babası ve yakınları kızın babasına gidip dünür düşerler.

- Bahçavuzdaki gülü istemeğe geldik, derler. Kız babası

- Alın sizin olsun derse söz kesilir. Gül suyu şerbeti içilir.

Daha sonra kız ve oğlan tarafı kadınları bir araya gelerek toplanırlar. Yol (Baş­lık) işini görüşürler. Yolun kaç para olacağını kız nenesi belirler. Alınan para son meteliğine kadar kızın çehizine harcanır. Toy(düğün) günü kararlaştırılır. Toydan üç gün önce kına günüdür. Gelin kına gününde süslenir. Gelin kınası daha çok erkek çocuk dünyaya getirmiş, iyi günler görmüş bir hanım tarafından gelin olacak kıza yakılması adettendir.Kına günü, salavatlar çekilir, gelin ayağa kalkar el öper. Kına yakıldıktan sonra üç gün hamama gidilir. İlk iki gün gelinin arkadaşları, sağdıçları hep beraber hamama giderler. Hamamda yemişler yenilirmiş. Maniler söylenirmiş. Üçün­cü gün gelin eğlencesiz sessizce hamama gider. Yıkanır. Tertemiz olur. Üstünden çıkardığı elbiseyi natır kadına hediye eder. Gelin kız çchizlcrinden birini "Toyluk" elbisesini giyer. Halaylar çekilir. Şerbetler içilir. Geline duvak çekilir, öğütler verilir. Oğlan evi erkekleri, hanımları gelini almağa gelirler. Gelin alınır. Şehrin içinde gezdiulu. Damat evinin kapısına getirilir, Allan indirilen pelinin bir eline çemçe. Mi eline kevkiri alır.

I-v senin, eşik senin

Dördcki beşik senin

diyerek gelinin önünde oynar. C içlin eve girerken, başına buğday, şeker ve para serpilir. O anda damat evden uzaklaştırılır. Buna Kerkük'te "Kürckcn küstü (Damat küstü)" derler. Damat yatsı namazına kadar sağdıçlar ile bağlık ve bahçeliklerde vakit geçirirmiş. Yatsıdan sonra damat yeni evine getirilirmiş.

Gelinin düğünü yapılmadan birkaç gün önce eşyası oğlan evine getirilirmiş. Çehizler süslü bohçalara, sandıklara konurmuş. Yataklar renk renk kumaşlara sarılıp baglanırmış. Çehizler katırlara yüklenerek oğlan evine götürülürmüş. Son yıllarda bu iş kamyonlarla yapılıyormuş.

Gelin yeni kurduğu evine geldikten sonra üç gün süreyle kız evinden bir sini i-çinde yiyecekler gönderilirmiş. İlk günkü yiyeceklerin gönderilmesine arasında tuzlu ve ekşi bulunmamasına çok özen gösteri I irmiş. Bu bir inanış gereğiymiş. Yedinci gün gelin kıza gelen armağanlar süslü bir namazlığın üstüne serilip konu komşuya göste-rilirmiş.

Kerküklü gelin, senesine beşik sallamağa başlar. Çocuğuna ninniler söyler. Ker­kük ninnileri kederli kederli söyleniyor. İnsanı adeta başka diyarlara götürüyor, duy­gulandırıyor.

Bayram önceleri bayram hazırlıkları yapılırmış. Kavurgalar, külçeler (cevizli ku­rabiyeler) yapılır. Ayrıca bayram aşı (etli kuru kayısı yemeği) ile pilav pişirilirmiş. Kuru kayısıdan yapılan yemeğe "lekte" derler. Pilavın yanında, bamya yemeği de yenirmiş. Bu yemekler Kerküklüler için çok önemliymiş.misafirlerine bu yemekleri pişirip önlerine sunarlarmış.

Bayramın birinci günü hiç iş görülmezmiş. Çocuklar, gençler erkenden bayram yerine dökülürlermiş. Salıngaçlara. binerlermiş. Meyter - zurna çalınır, halaylar çeki­lirmiş.

Halay tepme toz olur. Mavi şalvar boz olur. Oğlan yağlığın kaldır. Men kaldırsam söz olur.

Tellere değme değme Bcliv incedir, epme Çokta gözel değilsen Öz, özüv öğme. Öğme

Ne güzel söylemişler bu sözleri kaybolmayan I ürk Kültürünü nasıl da gön ruz burada... Buram buram kokuyor Türk kültürü.

Sayın dinliyicilerim kültür bir sürekliliktir. Biz Türkler dünü bugüne, bugünü yarına süreli bir kültür köprüsüyle bağlı tutmamı/ gerekliğini bir an bile aklımı/dan uzak tutmayalım. Bu bağ koparsa. kendi kültürü içinde güven duyan insanımız bu güven duygusundan yoksun kalır. İşte o zaman yarınlar için düşler, umutlar, planlar da kaybolur gider. İşte o zaman yabancı kültürler bu güvensizlik içinde tehlikclibır durum ajır. Son olarak şu gerçeği söylemeden geçemeyeccğim.Artık içinde yaşadığı­mı/ /amanda ne masal söyleniyor, ne bilmece soruşmuyor, halk hikayesini hiç kimse dinlemiyor. Kültürümüz bir tehlikeye ve yozlaşmaya doğru gidiyor. Halk kültürümüz lıorlanmamah, onu korumalıyız. Türk kültürünü hep canlı tutmalıyız. Genç kuşaklar arasında kültürümüzü hep yaşatmalıyız.

Kırgızistan kültürü gelenekleri ve ortak değerleri

Bilindiği gibi son çeyrek asırda Kırıgızistan halkı milli eğitimin, bilim ve kültü rün gelişmesinde görülmedik merhaleler kat etmiş ve dünya kültüründeki gelişmelert katılmıştır. Kültür ve eğitim, Kırgızistan'ın gelişme tarihinde en önemli rol oynamış­tır.

Genç Kırgız Cumhuriyetinin bağımsızlığının kazanılmasından sonra geçen oı yıl içinde önceki nesillerden süregelen manevi potansiyeli muhafaza etmeyi ve arttır mayı başarmıştır. Kendine özgü gelişim çizgisini sürdüren tüm dünya insanlarımı medeniyetinin kendi türünde bir benzeri bulunmayan etnokültürel bölümüyle dünyj toplumuna girme konusunda da stratejik yol belirlemiştir. Kendi tarihi geçmişim saygılı yaklaşım toplumun ve ayrı ayrı her bir bireyin onurlu geleceğinin teminatı vt öncülüğüdür.

İzlenen bu yol bağlamında Kırgız Cumhuriyeti 1995 Ağustos'unda halk kahra mantık destanı olan "Manas'ın 1000. Yıldönümü" kutlamaları gerçekleştirilmiştir "Manas' destanı kırgız halkının manevi mirasıdır. Halkın bu ölümsüz ve yüce eserinde yer alan temel yaşam ilkeleri, hoşgörülük, vatanseverlik, kahramanlık, sevgi, kadınla rın /türk/ aile yapısındaki önemi, kardeşlik gibi manevi değerlerin ön planda tutulmas bu eserin sadece kırgız halkına değil, bütün dünyaya ait olduğunu göstermektedir.

Manevi hayatımızın soy ağacı kendi kökenlerine dayanmaktadır, ancak bunuı beslenmesi için zenginleştirilmiş toprak kullanılması verimini iki misli arttıracaktır Başka kültüre saygı gösteren halk herhangi bir şey yitirmez, aksine çok şey kazanır.

Genel insani değerleriyle birlikte kültür Kırgızistan halkının birlik ve beraberli ğinin birleştirici başlangıcı olmuştur. İhtiyarlara hürmet etme, kadınlara hem aile heri de toplum içinde saygı gösterme, bilgiye, yeni fikirlere açık olma ve hoşgörü ili karşılama kırgız halkının temel ilkelerindendir.

Radikal ve sosyo-ekonomik dönüşümler döneminde devletin politikasının kültü: alanındaki görevi Kırgızistan halkının çok zengin kültür mirasının korunması, zen ginleştirilmcsi ve yeni büyüyen nesillere onurlu bir şekilde devredilmesi olmaktadır Bununla beraber, ülkenin kültürünü bütün dünyaya tanıtmak, dünya ve kendi kültü­rümüzü karşılıklı bir şekilde zenginleştirmek Kırgızistan'ın maksatlarından biridir.

Bulunduğumuz dönem içerisinde tiyatro, müzik, sirk. görsel sanatlar.süsleme. e ve halk sanatı vb. de dahil olmak üzere bilim ve kültür alanında yenilik projelerinin vt gelişme programlarının hazırlanması çalışmalarına uzmanların, bilim ve kültür adamlamım dahil edilmesi vOnktnuic bilim ve kültürün geliştirilmesi vazifelerinin yerine

getıı ilmesini Öngörmektedir.

Bunu yaparken nesiller arasındaki bag hislerinin güçlendirilmesi ve Vatanı bü­yük hizmetlerde bulunmuş ve emeği geçmiş eski nesillere olan bağlılığın arttırılması manası yatmaktadır Bu süreç içinde yüzyıllardan beri süregelen kültürümüzü, gele­neklerimizi ve değerlerimi/i korumak ve yeni nesillerin onları algılaması ve benim semesi gereği düşünülmektedir.

, Kırgız halkının manevi zenginliklerini ve değerlerini başarılı bir şekilde dünyaya tanıtan ünlü kırgız yazarı Cengiz Aytmatov'un eserinin birinde 'mankurt' diye bir tanımlama yapılmaktadır. 'Mankurt' kendisinin nereden geldiği nereye gittiğini bil­meyen adamdır. Biz kültür, gelenek ve değerlerimizi sonraki nesillere miras bırakarak nereden geldiğini ve nereye gideceklerini, kim olduklarını bilmelerini sağlamalıyız.

Kaanatimizce, biz Türk cumhuriyetlerin aralarındaki ortak değerler yoluyla ya­kınlaşması gerektiğini düşünmekteyiz. Bizim düşüncemize göre aramızdaki ortak değerler yüzyillarca bize miras bırakılan kültür, dil ve geleneklerimizdir. Bütün bu yönlerde devlet düzeyinde çalışmalar ve gayretler süregelmektedir. Bizim aramızda bilmediğimiz veya tanımadığımız gelenek ve değerler yoktur. Buradaki sorun, sadece bunca yıl birbirimizden uzak kalmamızın sonucu olarak bazı gelenek ve değerleri

unutmamızdan ibarettir. Kanımızca bu telafi edilebilir ve daha da yakın olmamızı

sağlayacak sebeplerden birisi olacaktır. Kültür, gelenek ve manevi değerlerin payla-'ması Türk cumhuriyetler arasındaki ortak değerleri zenginleştirerek güçlenmesine yol açar, aramızdaki tüm alanlarda bağları kuvvetlendirir. Bildirinin sonunda kırgız halkının geleneklerinden biri olan tuşoo toy geleneğin­den söz etmek istiyorum.

Bu toy kırgız ailesinde çocuk ile ilgili olduğu için büyük önem taşımaktadır.

Genelde tuşoo toy çocuğun ilk adımlarını atması ve yürümeyi öğrenmesinden sonra yapılır.

Anlamı da çok büyüktür. Çocuk hayata ilk adımları atıyor, bu da çocuğun bu a-dımları güvenli atması, diğer çocuklarla birlikte tanışması kaynaşması hayatta atacağı hem adımın başarılı olması açılarından bu ilk adımları büyük önem taşır.

Bu toya gencide çocuğun büyük anne babası, baba annesi, dedeleri, yakın akra­balar ve aile dostları katılır.

Misafirler gelmeden önce kurban koyun kesilir, masalar kurulur, yemekler, tat­lılar yapılır.

Toya gelenler evde çay içerler, ekmeğin tatını alırlar. Sonra dışarıda Önceden belirlenen alanda koşuya hazır bulunurlar.

Koşacak olanlar iki takıma ayrılırlar: çocuklar ve büyükler. Aşağı- yukarı 100 -200 m. bir koşu yaparlar.

Onee ÇOCUklaf kokmaya başlar Koşuyu ka/anan çocuk yürümeye başlayan ÇO cugun ayağında iki ayağı arasımla bağlı olan ipi kesmeye hak kazanır. İlk gelen ÇOCU ga ipi kesme hakkı verilmesinin allımla yalan anlam, yürümeye başlayan çocuğun da onun gibi hı/h ve hırslı olması niyetidir.

Kesmesi için verilen bıçak ilk gelen çocuğa diğer hediyelerle birlikte hediye e-dilir. Tabiki diğer koşuya katılan çocuklara sekerler, çikolatalar dağıtılır.

Bundan sonra sıra büyüklerin koşmasına gelir. Bu koşuda erkeklerin yanısıra kadınlar da katılır. Bu koşu toya biraz neşe biraz da yarış katmak anlamında hoş bir hava yaratmaktadır. İlk gelen üç kişiye hediyeler verilir.

Koşular tamamlandıktan sonra evde ziyafet verilir. Ziyafet sırasında ve sonunda çocuğun dedeleri, anne babası, ninesi, akrabalar ve misafirler çocuğa ve anne babası­na dilekler söylerler, örneğin, çocuğun mutlu, başarılı olması, hayatta atacağı adımla­rın ilk attığı adım gibi emin olması, ailesine ve topluma karşı hayırlı ve yararlı olması gibi dilekler söylenir.

Böylece tuşoo toy kırgız aile ve toplumu içinde çocuklara verilen önemi ve sev­giyi göstermektedir. Böyle sevgi ve ilgi içinde büyüyen çocuklar bizim geleneklerimi­zi ve değerlerimizi koruyacaklarına inanmaktayız.

Türk Dünyasında Kültürel Birlik

Toplumdaki ortak değer yargılarının , gelenek , göreneklerin, sosyal normların oluşturduğu kültür , sosyal bir varlık olan insanın , farklı zaman ve mekanlardaki değişme / gelişmelerle zenginleştirdiği bir yaşam dinamiğidir. Bir kültürün dünya ü/erinde varlığından söz ettirebilmesi, nesillerin yetiştirilmesinde sahip olunan hedef ve ilkeler kadar , kültürü meydana getiren insanların sorumluluk şuuruna da bağlıdır. Kültürel doku içinde var olan . bütünleştiricilik vasfına sahip töre , örf, adet, gelenek gibi sosyal değerler. bu yapının korunmasını . sağlıklı olarak gelecek nesillere akta­rılmasını sağlayan değişmez faktörlerdir. Aynı kültürel ilke üzerinde birleşen bireyler , sosyal normların da şekillendirmcsiylc , ortak değerler doğrultusunda . amaca ulaş­mak için çaba sarfeder ve bundan haz duyar. Kültür bilimcisi Malinovvski'nin "ör­gütlü Davranış Teorisi (1992:72) " nin de temel ilkesi olan " bir düşünce ya da bulu­şun tek bir kişinin zihninde yaşadığı sürece , kültürel hiçbir şey ifade etmemesi " tezi, toplumsal birlikteliğin önemini vurgular. Ortak bir değere, sisteme "toplumsal söz­leşme" ye dayanan her davranış ve düşünce . toplumun bir dizi ihtiyacını karşılayarak işlevini yerine getirmiş olur. Bu sebeple , toplumun sanatını, eğitimini, politikasını , ekonomisini araştırmak istiyorsak , o kültürü koordine eden kuralları . ortak değer yargılarını bulup analiz etmemiz gerekir.

Uzun zaman diliminde gerçekleşen kültür aktarımı , toplum üyelerinin kolektif bilinç altında var olan tabii bir gelişimdir. Yüzlerce yıllık tarihi birliktelik , Uluğ Türkistan'dan Anadolu'ya . Balkanlar'a , Kıbrıs'a ve daha geniş alanlara uzanan coğrafya üzerinde çeşitli siyasal , sosyal farklılaşmalara rağmen bugüne gelebilen kültürel müşterekliğin göstergesidir.

Kültürel kimlik kaynağında mensubiyet şuuru bulunan milli benlikle beslenerek , sahip olunan tarihi birlikteliğin de katkısıyla, insanlarda sorumluluk bilincini oluştu­rur. "Kültürü , bir varlık alanı ve benlik . kimlik ve kişilik göstergesi olarak koruyan ve yaşatanlar, öncelikle devlet ve o ülke insanlarıdır" (Tural 2000:16)

Mustafa Kemal ATATÜRK'ün de belirttiği gibi, "Kendi benliğine sahip olama­yan milletler, başka milletlerin avı olur ".Milli benlik ve kimliğe sahip insanlar kültü­rel yozlaşmaya müsaade etmeden , farklı kültürlerdeki gelişmeleri, kendi kültürlerin­de sentez edebilme yeteneğine sahiptir.

Bu bağlamda . insan hayatının en önemli geçiş dönemlerinden biri olan evlenme ve evlenme olayının törensel boyutunu oluşturan düğünler, kültürün gelecek nesillere aktarımında sahip oldukları gösterge ve fonksiyonlarla tartışılma/ bir öneme haizdir. Türk insanının duygusunu , düşüncesini , gelenek göreneklerini , inancını , hayat tarzını , kısaca milli benliğini yansıtan düğün kavramı , birleştirici , canlandırıcı , eğlendirici , mutluluk verici fonksiyonları ile Türk kültürünün en önemli ve temel yapı taşlarından biridir. Toplumun ortak değer yargılarına , bilinç altına, hayat tarzına sıkı sıkıya bağlı ve bir noktada bu niteliklerin bir yansıması olan düğünle ilgili her türlü kavram ve uygulama bize , çok geniş anlamıyla Türk kültürünü , tarihsel ve kültürel açılardan değerlendirmede önemli bir anahtardır.

oğlanın evlenme isteğini belirtmelerinde gerdek sonrasına kadar devam eden evlenme olayı çok geniş alana yayılan malzemeyi beraberinde getirdiğinden . bildirimizde . bu safhalardan örnekleme metodu'yla seçilen sınırlandırılmış malze­meler , Türk Dünyasında kültürel birliğin göstergesi olarak incelenecektir.

Hayatın en önemli geçiş dönemlerinden biri olan evlenme olayında , herhangi bir evde evlenme yaşına gelmiş genç kız bulunduğunu göstermek için , Bursa ,Urfa , Karadeniz gibi Türkiye'nin pek çok bölgesinde mevcut olan " evin damına kız sayı­sınca testi koyma " adeti , Azerbaycan'da yaşayan Avar ve Sahurlarda evin önüne "elçi taşı" olarak adlandırılan taşın konması şeklinde kendini göstermektedir. Burada­ki "taş" ya da "testi" , sözsüz iletişimi sağlamada kullanılan "o evde genç kız bulun­duğu mesajını taşıyan" kod niteliğinde bir göstergedir. (Öğüt-Eker 1998:86 ;Paşaveya 1996:101)

Bütün Türk Dünyasında uygulanan , Türk evlenme geleneğinin asli unsurların­dan olan , "dünürlük , dünürlüğe gitme" kavramları içinde gelişen kız isteme işlemi . iki gencin evlenmelerinin ötesinde, kız ve erkek aileleri arasında ilk akrabalık bağının kurulması yolunda atılmış bir adım ; taraflar arasında bir yakınlaşma , birlik , bera­berlik ve dayanışma girişimi olması açısından da sosyolojik bir olaydır. (Kar-tall987:210;öğüt-Ekerl998:112-117;Aliyeval999:76) .Evlilik aracılığı ile farklı ailelerin , dolayısıyla farklı insanların , mahallelerin , köylerin . kasabaların birbirine bağlanması , aynı zamanda sosyal ilişkilerin kuvvetlenmesine ve toplumda bütünlü­ğün pekiştirilmesine yardımcı olur. Hızla modernleşen ve teknolojik gelişmelerle insan sesinin yerini mekanik seslerin almaya başladığı çağımızda , bu çeşit sosyai dayanışmalar , insanlara aynı toplumun üyesi olarak yaşama , paylaşma mutluluğum hissettirerek , onları manevi hazza ulaştırır.

Kız isteme sırasında , hayırlı sonuca ulaşabilmek için , söze, dini yükümlülük ve kutsiyeti sembolize eden "Allah'ın emri .Peygamber'in kavliyle kızının...') oğlu­muz...'a istiyoruz" kalıp ifadesiyle başlanır.

İlk örneğine Dede Korkut Hikayeleri'nde rastladığımız dini sorumluluk taşıyan bu ifade", Allah tarafından emredilen ,Hazreti Muhammcd'in sünneti olan evliliğin .Peygamber'in sözüyle de teşvik edildiğini göstermekte ve bir anlamda sosyal yaptırım gücünü de yansıtmaktadır. Ki/ taralı di bu islemeye cevaben "Allah'ın emriyle dünür olunu hayır demek bize düşme:. .Allah in emri tleyınce aktın sular diner." veya " Hoş geldim: . sere/ verdiniz . ama hır de büyüklerimize soralım.kızımızu soralım " ya da '* Hak emri yazdıysa hen hozamam. yazdıvsa Allah 'm kalemi hu ıs olur " diye­rek beş on günlük süre ister. Ki/ istemede uygulanan bu ritüel , İslam dinine mensup sütün Türk topluluklarında uygulanan bir gelenektir. (Kartal 1987:210 ; Öğüt-Eker 1998:118; Aliyeva 1999:76).

Türle evlenme geleneğinin en önemli unsurlarından bir diğeri ,Eski Türklerde " sep 443, " kalıng " karşılığında kullanılan çeyizdir4 (Kartal 1987:211; Islamoğlu 1987: 191; Öğüt-Ekerl998:145). Arapça "echize .cihaz "kelimesinden gelen çeyiz . gelin için , yalnız anne baba değil , bütün akrabalar tarafından el birliği ile hazırlanan her türlü şahsi eşya ve ev eşyasıdır. Bu fonksiyonuyla insanları biribirine yaklaştıran çeyiz, kişiler arasında dayanışmayı sağlayarak birlik ruhunu yüceltir.

Sep sözü Özbekçe'de "Kızı evlendirirken ona babası ve annesi tarafından verilen mal, eşya "olarak açıklanmıştır. (Uzbek Tilinin İzohli Lügati 11 1981:37).Aynı şekil­de sep.yoy-deyimi de "gelinin çeyizini yayıp göstermek" anlamı taşımaktadır. Kelini .kelkanga .kor, sepini, yoyvanda, kor "gelini geldiğinde gör. çeyizini yaydığında gör " ata sözü deyimi mecazi olarak "zenginliğini , mal varlığını göz önüne sermek , östermek "anlamı da kazanmıştır.

Sep kelimesi CodeX Cumanicus'ta (Komanisches Wörterbuch:l07) iseb (iseb) "Mitgift=ceyiz" şeklindedir. Kazakça (kazak filinin Tüsindirmc Sözdigi:261), Karaklpakça ,Nogaycada sep (septen türeyen septe "yardım etmek fiili de vardır) ; Çuvaşçada ise sip "pol'/.a:prok = yardım" (<*tat.) (Çuvaşsko-russkiy Solvar "1985: 145).

Halk arasında kulandan "çeyiz , çemen " (eksiksiz , mükemmel çeyiz ) "çeyiz katırı "(çeyizlek eşyaların taşınmasında kullanılan hayvan ; mecazi anlamda , kendisi­ne yakışmayacak derecede aşırı süslü kişi )." çeyiz alayı "(gelin çeyizini güvey evini getiren alay ) ," çeyiz halayığı " (19,yüzyılda kullanılan , geline , ailesi tarafından verilip çeyizden sayılan yardımcı kadın ) " "çeyizlemek " ( evlenecek çağa gelmiş genç kı/uı çeyizini hazırlamak . vermek)M çeyizll" (çeyizi olan >M çeyizlik " ( çeyiz­de kullanılmak O/ere ayrılan eşya ) . aşıkların çeyiz konusunda ya/ılıkları destanlar Türk insanının hu kavrama verdiği Önemi yansıt inakladır. (Öğüt-1 ker 1998 I 46-1 17)

Yıllardan beri süregelen sö/lü kültür geleneğimizin temsilcisi kahul edilen çeyİZ . ki/ evinin sosyal statüsünü yansıtır, (ielin olacak kızın . yeni evindeki İhtiyaçlarımı cevap vermesi amacıyla hazırlanan çeyiz . ki/ evinin maddi durumunun yanında . sosyal ve kültürel durumunun da bir göstergesidir, Çeyizin vazgeçilmez parçalan olan . nakışlar , oyalar , danteller ve bu işlemelerde kullanılan motifler . onları icra eden amatör sanatçıların , dolayısıyla o toplumun , yaşayışını, coğrafi, ekonomik şartlarını , sosyal hayatını . değer yargıların ve tasarım gücünü ortaya koyan kriterlerdir. Ev­lenme geleneği bağlamında , el sanatları ürünlerinin en güzel sergilendiği ortamlardan biri olan çeyiz . Türk kültüründe " evlenme çeyiz -toplumsal kurallar - el sanatları "ilişkisinde çok önemli rol üstlenmektedir. Türk insanının estetik zevkini , duygu ve düşüncelerin , geleneklerini , inançlarını yansıtan bu ürünler, kimi zaman bir kilimde , kimi zaman bir çorapta , kimi zaman da bir nakışta renkli bir motif olarak karşımıza çıkar. El sanatları ürünlerindeki renkler ve motifler . yazılı kaynaklarla ulaşamayaca­ğımız gelenek , görenek , töre gibi toplumsal kuralları ait pek çok bilgiyi bünyesinde barındırır. Kapalı toplumlarda sözsüz iletişim vasıtası olan ; çok küçük kalıplarla etkili ve geniş mesajlar verebilen bu motifler. geleneksel kültürde sözlü ya da yazılı ifade yerine kullanılan sembollerdir. Evlenmek isteyen bir genç kızın , düz olarak ördüğü çorabın üstüne renkli ipliklerle gül, bülbül motifleri işlemesi ; sevgisini sem­bolize eden bu çorabı . herhangi bir vesileyle görüp " gönlünün düştüğü " delikanlıya vermesi : delikanlının bu çorabı almasıyla , iki kişi arasındaki gizli ve sözsüz evlilik aklinin yapılması, bu akte sadık kalmaları örneğinde olduğu gibi.

Türk Dünyasında , sosyo-kültürel yönden bir bütün olara ele alınması gereken çeyiz , bir genç kızın . evlenme çağına gelene kadar toplumda hangi kurallara nasıl uyduğu , ne zaman üretken konuma geçtiğiyle doğrudan ilgilidir. Genç kızların , genellikle kendi el ürünleri olan çeyiz eşyalarının hazırlanması . küçük yaşlardan itibaren aile içinde eğitim almayı gerektirir. Kız çocukları . ergenlik çağından itibaren çeyizlerini hazırlamaya yönlendirilir.

Bu geleneğin bilincini idrak eden genç kız , sürekli beceri kazanma ve daha iyi çeyizlik malzeme hazırlama dürtüsünü hisseder.

Türk devlet ve toplulukları arasındaki kültürel birliğin bir başka örneği de , ev­lenme olayının her safhasında . şeker ve türevlerinin kullanılmasıdır. Anadolu ve Trakya'nın her köyünde . kasabasında kız istemeden gerdek sonrasına kadar uygula­nan şeker, şerbet veya lokum sunma geleneği , Azerbaycan'dan Makedonya'ya kadar hemen bütün Türk devlet ve topluluklarında kullanılan yaygın bir uygulamadır. Yeni kurulan ailenin huzurlu , mutlu birlikteliğe dayanması amacıyla , evlenme olayının hemen her aşamasında "ağız tadı" m sembolize eden şeker ve türevlerine rastlarız. Bunun yanında, kız evinin naz evi olduğunu göstermek için , oğlan evinin kız tarafının birkaç ke/ /lyarel etmesi de , Türk evlenenle geleneğimle çok yaygın uygulama lardandır. (Ögüt-Eker 1998:118)

Türk Dünyasındaki kültürel birlikteliğin evlenme olayındaki diğer göstergesi de "kma"dır. (Kartal l987:2l4;Aliycva 199*80) Düğün töreninin temeli kahul edilen coşku ve eğlencenin , adeta "ağıt" havasına dönüştüğü bölüm olan "kına" , gelin baba evinden ayrılmadan Önce . genç kızın anne babasından ayrılmasıyla duyduğu hüznü .acıyı;,aynı zamanda yeni bir hayata haşlamanın . aile kurmanın verdiği sevinçle karışık yaşatan bir gelenektir. Arapça "hına,hınna"kelimesinden dilimize geçen ; Türk lehçelerinde "gına .kına " olarak kullanılan kına , tırnakları, elleri ve saçları boyamak için kullanılan bir bitkidir.. Günlük hayatta şifahi tababette kullanılan kına yaprağının (folium. .lavvsoniae) Türk tıp folklorunda önemli bir yer işgal ettiğini gösterir. Kına , halk arasında bazı hastalıklarda kullanılmasının yanında saç , tırnak . sakal ve den boyamada da önemli bir yere sahiptir. Modern tıp açısından bu maddenin bileşiminde bulunan bazı kimyasal elementler, ona , tedavi edici ve boyayıcı etkiyi verirler. Bes­leme , canlandırma , renk verme özelliği ile kozmetikte ;parasetemol özelliğiyle de farmakolojide etkili olan kına ,Hazreti Muhammed'in başı ağrıdığı zaman . kınayı ilaç niyetine başına sarması , herhangi bir yeri yara olduğu zaman pomad olarak kullan­ması ile de dini bir misyona sahiptir. Tıp biliminde anlatılan özellikleri bulunan kına­nın , düğünlerin vazgeçilmez unsuru olmasının asıl sebebi "yakıldığı kişiyi kutsayarak , ona dokunulmazlık vasfı " kazandırmasıdır. Kınanın tarihte "hastalıklardan koruma , iyileştirme " gibi özelliklere sahip örneklerinin bulunması, halk arasında bu maddeye "kötü bakış , niyet ve olumsuzluklardan kurtulma " vasfı kazandırmıştır.5 (Öğüt-Eker 1998:199)

Bütün Türk Dünyasında ortak olarak uygulanan diğer bir ritüel de "saçı saç-ma"dır. Gelini oğlan evine girişi esnasında . yeni birlikteliğin , aileye bolluk . bereket ve uğur getirmesi dileğiyle bozuk para . şeker. çerez .buğday ve türevlerinden oluşan saçı. gelin ve damadın başından saçılır. Yüzyıllar öncesinden günümüze uzanan ritüel saçı saçma . yabancı soya mensup olan bir kızı, kocasının soyunun ataları ve koruyu­cu ruhları tarafından kabul görmesi için yapılan bir kurban ayininin kalıntısıdır. Avcı­lık döneminde avın kanı. yağı ve eti ; çobanlık döneminde süt. kımız ve hayvanların yağı; çiftçilik döneminde darı, buğday , muhtelif meyvalar saçı olarak kullanılmıştır.

5 Kınanın tarihi gelişimi antik devirlere kadar iner Kına , eski Mısır'da kullanıldı.Nitekim koz­metikte boya ve tıpta ilaç olarak kullanılması, bu ülkedeki mumyaların incelenmesinden anlaşıl­maktadır Mısır'daki XV.sülaleye ait mumyaların tırnaklarına kına yakılarak boyanırdı. Bundan başka eski Yunan ve Roma da yanı özellikler için kullanılan kına , Ortaçağlarda da revaçta idi Gerek Avrupa'da gerekse İslam dünyasında çuk bilinen bu madde ,Hindistan'daki Müslümanlar arasında da kullanıldı Eskiler kınayı veba hastalığına karşı kullanmışlardır. I6.yüzyılda ise ülkemizde halk arasında tuzlu balgama karşı kuru üzümle dövülen kına . hap şekline getirilir ve hastaya verilirdi 18yüzyıla gelince ,kına bazı saray ve attariye defterinde baş köşeyi işgal eder-di.(Öğüt-Ekerl 998:200)

Kırım Türklerinin Düğün Gelenekleri

Karadeniz'in kuzeyinde yer alan Kırım yarımadası , ilk çağdan beri Türklerin yaşadığı bölgedir. Türkler Kırım'da ilk olarak I5.yüzyıl başlarında "Hanlık" kurmuş­lardır. Kırım Türkleri 18.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ruslar tarafından göçe zorlanmışlardır (I). 18 Mayıs 1944'de ise Kırım'da yaşayan bütün Türk'ler önce Sibirya 'ya sonra Orta Asya steplerine sürgün edilmişlerdir. 1991'de SSCB'nin da­ğılmasıyla Kırım Türkleri Orta Asya steplerinde gruplar halinde Kırım'a geri dönme­ye başlamışlardır. Sürgünden önce Amerika , Romanya , Bulgaristan , Sibirya , Azer­baycan ve Türkiye'ye göç eden Kırım Türkleri geleneklerini sürdürmeye çalışmakta­dırlar.

Kırım Türkleri tarafından kutlanan Ekim Bayramı ( Saban Toy ) Harman Sonu Bayramı ( Arpa Tüp Toyu ) ve Ey Şuval Bayramı bugün kaybolmak üzeredir. Rama­zan ve Kurban Bayramı dışında bugün Kırım Türkleri "Tebreş" adını verdikleri Bahar Bayramını kutlarlar. İlkbaharın ilk günü halk arasında fakirlerin koruyucu olarak kabul edilen Kidir bu dostluk gününde anılır. Bu bayram Anadolu'da "Hıdrellez" adı altında kutlanır. Kırım Türkleri Tebreş günü sabahı renkli mendillerle süslü atların çektiği arabalarla farklı bölgelerde oturan akraba ve dostları ile kırlarda buluşurlar. Şehirlerde oturanlar bu buluşmaya artık motorlu taşıtlarla katılırlar. Delikanlılar ve kızlar burada serbestçe dolaşırlar ve konuşurlar. Böylelikle genellikle evlenme ile sonuçlanan yakınlaşmalar başlayabilir.

Kırım Türklerinin evlenme ile ilgili gelenekleri bir bölgeden diğer bölgeye fark­lılıklar göstermekle birlikte akraba evliliği tüm Kırım Türkleri arasında uğursuz sayı­lıp 3 ) ve en az 5 kuşak hesaplanır (4 ). Genlerin yedi gerisinden sonra evlenmeye izin verilir. Kırım Türkleri kardeş çocukları kardeş olarak kabul edildiği gibi, kapıları bitişik olan komşu gençler de kardeş sayılmaktadır. Delikanlılara, kapı komşusu genç kıza yakınlık duymanın büyük ayıp olduğu da öğretilmektedir ( 5 ). Bu nedenle ev­lenmeler yakın köylerde ve şehirlerdeki Kırım Türkleri ile yapılmaktadır.

Evlenme yaşının kızlarda 16 - 20 , erkeklerde ise 20 - 30 olarak uygun görüldü­ğü saptanmıştır.

Günümüzden yüz elli yıl önce kızlar 14-16 yaşlarında olmasına rağmen 35 -45 yaşlarında erkeklerle evlendirilir ve evlenmeden önce müstakbel kocaların görme imkanı bulamazlardı (2 ). Görücü usulü ve babanın egemenliğindeki evlendirmeler zamanla gençlerin tanışma fırsatları.ile değişikliğe uğramaya başlamıştır. Genç er­kekler .gündüzleri (Kalav) da .(Cıyın ) da ve akşamları da ( Pencere ) de genç kızlarla konuşma yapabilir duruma geldiler.

Kalav , genç kı/lara ve delikanlılara I «il i I günleri , özellikle (uma günlerinde birbirlerini görmelerine fırsat veren çok eski bil gelenektir Kı/lar . içlerinden birinin evinin bahçesinde toplanır. Bahçenin etrafı duvarlarla çevrilidir. Kı/lar . orada ve kendi aralarında öğlene kadar epleııir hatta dans ederler, öğlene doğru . delikanlılar gruplar halinde ve en yeni elbiselerini olarak sokak boyunca dolaşma}a başlarlar. Kı/lar bu sırada ellerindeki mendillerle sevdiklerine işaret verirler. Delikanlılar durur . onları selamlarlar ve sonra karşılıklı konuşmalar başlar. Fakat tarafların konuşmaları hep birarada iken olur. Bu gelenek sayesinde dedikoduya sebebiyet vermeden birbirini tanırlar.

Talaka , Romanya'daki Kırım Türkleri arasında çok yaygın bir gelenektir. Bir talakanın hazırlığı iki gün önceden haber verilir . Bu toplantıya özellikle gençler katılır. Amacı maddi karşılık olmaksızın . tamamen fahri bir çalışma yolu ile acele yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmektir. Örneğin bir genç kızın çeyizini hazırla­mak ya da mısır ambara doldurmak gibi. Köylülerin birbirine olan bağlılıklarını yan­sıtan talaka toplantısı genellikle akşamüzeri yapılır. Türküler söylenir, oyunlar oyna­nır , bilmeceler çözülür ve hikayeler anlatılır. Kızlar ve erkekler aynı mekanda fakat farklı gruplar halindedir.

Cıyın diye isimlendirilen toplantı ise kış aylarında akşamlan kızlarla erkeklerin toplanmasından ileri gelir. Cıyın evlenen bir kızın eğlenmesi için düzenlenebilir. Önceleri delikanlılar bu toplantıya davetsiz gelirler, kapının eşiğinden veya pencere­den oyun oynayan kızları seyredebilirlerdi. Cıyın da kızlara köbete ( bir tür tepsi böreği ) ve hoşaf, delikanlılara da sigara ikram edilir. Çok defa kızlar hisselerine düşen köbeteyi delikanlılarla paylaşırlar. Kızlar evin içinde erkekler ise bahçede milli oyunlarını oynar. Karşılıklı iki oyuncunun oynadığı'" ağır hava " ya da " cengil hava " denilen milli oyunlar da yer alır. Bu oyun günümüzde gruplar halinde de kaytarma adı altında cıyınlarda oynanmaktadır. Ancak kızlar ve erkekler artık odanın içinde bera­berce de oturmakta ve yemek yemektedirler. Cıyınlarda erkekler bir tarafta kızlar bir tarafta oturduklarında ise Çın ( Şın ) adlı karşılıklı ve müzikli konuşma ile de anlaş­maktadırlar. Her çın özel bir ritm ile söylenen iki satırdan oluşur. İki yada dört kişiden oluşan delikanlı bir grup genç kızlara müzikli bir davetle seslenir. Kızlar da hemen bir grup oluşturur ve böylece her delikanlıya bir kız düşecek şekilde düzenlenir.

Kız ve erkekleri ayıran çizgi üzerinde dolaşma sadece "Konakbay" in hakkıdır. Konakbay ziyafeti verenin görevlendirdiği genç bir erkek veya kızdır. Konakbay erkeklerin verdiği hediyeleri kızlara götürür ve onlarında olumlu ya da olumsuz ce­vaplarını delikanlıya bildirir. Hediyeler çoğunlukla sigara olur. Delikanlı . iki sigara ve iki kibrit çöpü ile demet yapar ve kıza gönderir. Bunun anlamı "sende benim gibi aşkın ateşine yan " demektir.

Diğer bir tanışma şekli ise pencerede gerçekleşirdi. Erkek sevdiği kızın pencere­si önüne geceleyin gelirdi. Ki/ odasında . erkek bahçede iken kimseye görünmemeye çalışarak anlaşırlardı. Zamanla bu görüşmeler hoş görülmeye başlandı. Köyde herhangi bir düğün dolayısıyla bafkl köyden kı/laı nıis.ıllı y.clnıışsclcr . erkekler (Mil,ıı ııı misafir kaklıkları evin penceresi önüne gclırlcı ve l.ınışırlardı.

Ki/ ve erkekler daha önce laııışsalar hile kı/ı ailesinden isleme geleneğine önem veıılıı ve buna " ayttırıp harmak " adı verilir. Evlenmemiş erkeğe 40 yasına kadar genç anlamına gelen (aş denir Genç adam kızın evine kendi vekillerini ( CIVŞI ) gönderir. Bu heyet ÜÇ kişiden meydana gelir. Bu kişiler çok defa yaşlılar arasından seçilir. Kadınlar bu ziyaretlerini öğleden sonra . erkekler ise akşamları yaparlar. Ve­killer , ki/ babalarına damat adayının kazanç ve karakteri hakkında bilgi verir. Genç adam evleneceği kızın anasına sil! hakkı olarak bir miktar para ( kalım ) öder. Eğer kız babası . delikanlının evlenme teklifini kabul etmezse delikanlı ya kızdan vazgeçmek veya kızı kaçırmaktan başka çaresi kalmaz. Geleneklere göre kaçırılan kız , o erkeğin karısı sayılır.

Normal şartlarda taraftarların rızası ile nişan günü tespit edilir. Nişan kız evinde yapılır. Eski geleneklerde damat adayı nişan törenine bizzat katılmazdı. Kendisini vekiller temsil ederdi ki bu kişiler de " kuda M olarak adlandırılan damadın yakın akrabalarıdır. Kudalar, kıza ve ailesine bir bohça içerisinde hediyeler, giyim eşyası, altın para ve kurabiye , katlama gibi yiyecekler getirirler. Dua'dan sonra vekillere yemek verilir. Yemekten sonra bu defa kız tarafı vekillere erkek tarafına verilmek üzere bir bohça teslim eder.

Nişandan sonra köyün ve yakın köylerin kadınları nişanlıları tebrik için gelerek hediyelerini verirler. Bu hediyelerin sergilenmesi gelenektir. Bu nedenle herkes en güzel hediyeleri vermeye çalışır. Düğünden önce evde temizlik, boya badana yapıla­rak ev düzenlenir. Minderlere ve yastıklara kanaviçe ya da sarma tekniği ile işli kılıf­lar geçirilir. Nakışlı mendil ve havlular asılarak ev süslenir.

Düğünden bir hafta önce erkek tarafı , vekilleri ile kız tarafına yeni ayakkabı , elbise , duvak ve düğün yemeğinde yenmek üzere koyun bulunan hediye gönderir. Bu hediyeye " Savut " denir.

Davetler yaşlı erkekler, gençler ve kadınlar olmak üzere üç grup halinde duşa nülerek her grup için idareciler seçilir. Eğlenceler kız ve erkek evinde ayrı ayrı du zenlenir, Dört gün ya da üç gün süren düğüne toy denir.

Düğünün birinci günü genellikle bir cuma gününe rast getirilir ve

Pazartesiye kadar bitmiş olur. Pazartesi başlar ise Cuma günü düğün biter. İkiyüzyıl öncesinde hikahı kıyacak hocanın kızın rızasını alması ve onu ikna etmesi geleneği vardır. Evlenecek kız , perdenin arkasında ve koltuğun altında Kur'an . diğer koltuğun altında da ekmek ve elinde de birkaç parça şeker olmak üzere olmak üzere dururdu. Yeni kurulucak yuvanın bolluk içinde ve geçirilecek beraber hayatın şeker gibi tatlı olmasını dilemek amacındaydı. (6 )

Birinci günün akşamı gelenler ağırlanarak , akşam Kur'an , mevlit okunur. Düğünün birinci günü bütün kadınlar toplanırken hem ki/ . hem de erkek taralı nin evinde yemek hazırlanır (ielenlere düğün bahşişi olarak havlu (Peşkir) ve giyim­lik verilir. Onlar da bu hediyeleri ii/erlcrınde taşırlar Akrabalar kovun . koç getirirken . para verenlere de rastlanır (7). Bütün bunlar olurken çalgıcılar "Çaklata" havasını çalarlar.

Bundan sonra yemekler şu sıra ile yenir : çorba . sarma . et , kavurma , kabak , malebe. Yemekten sonra çalgılar eşliğinde oyunlar oynanır ve genç delikanlılar (yi­ğitler) de kızların bulunduğu odanın penceresine bakarlar. Kızlar kına sürerken er kekler pencereden ellerini uzatırlar. Ancak yaşlı (kart) ağa kimin ismini çağırırsa onun eli pencereden içeri girer. Çünkü kızlar o genci çağırmışlardır. Sevgilisi yiğidin eline kına koyduktan sonra , ipek mendille kınalı eli sarar. Bütün bu eğlenceler bittikten sonra gelin kızın yanında akraba kızlar yatarlar. Bir kadın çırayı aydınlık dileğiyle yakar.

Düğünün üçüncü günü herkes en iyi elbiselerini giyerek hazırlanır. Kız evinde toplanınca toy tütünü ikram edilir. Şakalaşmalarla , çınlaşmalarla eğlenceler devam eder. Çınlaşmalar bittikten sonra konak sahibi çınlayanları dağıtır. Eğer düğünün birinci günü dini hikah kıyılmamış ise üçüncü gün gerçekleşir. Dini hikahtan sonra , deftere kızın ve erkeğin adları yazılır. Yine , düğünün üçüncü gününde damat berber­de sakalını kestirir ve buna "Kiyev Traşı" denir. Damat geniş bir bahçenin içinde bir iskemle üzerinde oturur. Etrafında kollarında mendil bağlı dört delikanlı bulunur. Bunlardan ikisinin elinde yanmış mumlar vardır, üçüncüsü bir ayna taşır, dördüncü­sü ise sağdıçtır. Traş sürerken çalgıcılar ( davul, zurna , akordeon , def, keman ile ) hareketli müzik sunarken , gençler oyun oynarlar.

Düğünün son günü gelin gelmesi "Toy Düşmesi " olarak adlandırılır. Kız evinde kız anası kürsüye çıkıp "kanu gelmezse kapıyı açmam " der. Kanu verilince kapıyı açar. Kız tarafı ise erkek tarafına dokuz parçadan oluşan "Tokuz" u verir. " Kolek " adı verilen iç çamaşırı üzerine şerik , cayma , testimal , şevre , iştan , para kesesi , vrap ve grep adı altında elişi değeri olan ve tokuz adı verilen bu düzenleme genç kız •yi/inin en önemli parçasıdır denebilir. Çünkü tokuz alındıktan sonra , evlenen kız yeni evine götürülmek üzere yola çıkarılır.

Gelini getiren grup yolda görününce ( Kiyev ) tarafı davetliler ile birlikte kız ta­rafını karşılamaya çıkar. Karşılamaya at üzerinde çıkanlar tam hız ile koşarken at üzerinde çeşitli hareketlerde bulunarak ustalıklarını gösterir. Bu arada kız tarafı kafi­lesi erkek tarafına doğru ilerlemektedir. Kız tarafının kafilesinde gelinin kardeşleri , yakınları ellerinde mendiller sallarlar. Kafile önünde iki sınk arasında gerdirilen şal veya büyük bir başörtü taşıyan iki delikanlı bulunur. Bu kafileye " Macera " denil­mektedir ( 8 ). Maceraya koşan atlı erkeklerin amacı sırıklar arasındaki şal ve örtüyü ilk olarak kapıp belli bir yere ulaşmayı başarmaktır. Örtüyü veya şalı hızla uzaklaş­mak zorundadır. Çünkü başkaları bu şal veya örtüyü ondan kapmak ister. Belli bir yere kadar uzaklaşabilen atlı kazanmış sayılır ve gelinin elinden hediye alır.

Macera " gelin Ma birlikti dunedın evine ytklefmoı bütün erkekler burudan

ıı/aklaşir. yaşlı kadınların aline teslim edilir, (içlinin iki yanında kadınlar mumları yakarlar ve damadan hediyelerini aldıklaıı sonra odayı lerk ederler. Damadın karısının yüzündeki örtüyü kaldırabilmesi için bir hediye vaat etmesi gerekir.

Aralarında anlaşma kurulduktan sonra ılamal telli horo/dan ( Pişirildikleri sonra teklir horoza ben/el ilerek süslenen ve daha yok sünnet düğünleri için ha/ırlanan özel aş ) bir parça yer ve mumları söndürür.

Ertesi sabah şalaktan evvel . damadın arkadaşları pencereye gelir ve Kırım Türklerinin milli aşı . yağda kızartılarak yapılan çigbörck yemeğe davet ederler. Ba­zen damat bu davete katılır ve eğlence öğlene kadar sürer.

Evlenen kadın artık kocasının ailesinin otoritesin altına girer. Gelin yeni ailesi­nin sırlarını bizzat kendi ana ve babasından bile saklaması gerektiğini bir örf olarak bilir. Kırım'da /ürk Aileleri 1917 'den önce tamamen babanın otoritesi alandaydı (9). Kız isteme , nişan ve dügünlerdeki gelenekler teknolojik ve ekonomik neden­lerle değişikliğe uğramak zorunda kalmıştır. Bununla birlikte özellikle köylerde gele­nekler sürdürülmeye çalışılmaktadır. Eskişehir'in Hayriye ve Ilıbaş Köyü . Kırşehir'in Darıözü , Kırıkkale'nin Yoncalı, Polatlı'nın Karakaya ile Taşpınar Köyünde olduğu gibi Kırımlılar düğün geleneklerini günümüzde de yaşatmaya çalışmaktadırlar.